Merdan Güneş ile Almanya’daki İslami İlimler çalışmaları, Oryantalizm ve lisansüstü çalışmaların işleyiş süreçleri hakkında konuştuk. Furkan Demir sordu.
Merdan Güneş Kimdir?
1967 yılında Ordu’da dünyaya geldi. Lise ve hafızlık eğitimini İstanbul’da tamamladıktan sonra Pakistan’a gitti. Uluslararası İslamabad Üniversitesinde lisans ve yüksek lisans eğitimini İslam Hukuku alanında tamamladıktan sonra (1995) Almanya Heidelberg Ruprecht Karls Üniversitesi’nde İslami İlimler doktora programına kabul aldı. 2010 yılında “Gazâli ve Tasavvuf: İslam Tasavvufunun Kurulması ve Gelişmesinde Önemi” başlıklı teziyle doktor unvanını elde eden Güneş, 2015 yılından beri Osnabrück Üniversitesi Tasavvuf, Felsefe ve İnanç bölümünde çalışmalarını sürdürmektedir. 2020 yılında Ketebe Yayınlarından çıkan Şeyhulislam’ın Kelamı Mustafa Sabri Efendi’nin İslam Düşüncesine ve Yeni Kelam Çalışmalarına Katkısı isimli eserin editörlüğünü üstlenmiştir.
19.yy’ın ortasından 20.yy’ın başlarına Almanya’da/Almancada başta Ignaz Goldziher olmak üzere pek çok Alman oryantalistin yaptığı çalışmaların ne kadar etkili olduğunu biliyoruz. Peki bugün Almanya’da/Almancada İslami ilimler alanında hala ciddi bir literatür üretiliyor mu?
Bu başlı başına tek oturumluk bir soru aslında. Alman oryantalizmini İngiliz ve Fransız oryantalizminden ayırıyorlar. Doğru bir ayrım bu. Zira Almanya hem İslam topraklarını hiç sömürgeleştirmemiş hem de o dönemlerde Osmanlı ile müttefik olmuştur. Zaman zaman savaşmış olsalar da Osmanlı ile Almanya arasındaki ilişki, İngiliz ve Fransızlara nispeten daha insani denilebilir.
Dolayısıyla Oryantalizm hakkında genellemeler yapmak pek doğru olmaz. Alman oryantalizminin de zaman içerisinde dil ağırlıklı ve tarihi olmaktan çıkıp Amerika’nın başını çektiği emperyalist sömürgeci bakış açısı taşıyan bir başka oryantalizme evrildiği söylenebilir. Helmutt Ritter gibi “baba oryantalistlerin” devri büyük ölçüde kendilerinin ölümüyle birlikte kapanmıştır, diyebiliriz. 1960-70’lerden sonra daha çok siyaset ve kültür ağırlıklı sosyo-politik çalışmaların oryantalistler arasında yaygınlık kazandığı söylenebilir. Zira “arabistik ve osmanistik” gibi isimlerle dil esaslı katagorize edilen şarkiyat bölümlerinde yapılan araştırmaların derinlemesine nüfuz eden çalışmalar olmadığı gibi bilimsel olmaktan çok sosyo-politik bir çerçeveye büründürüldüğü görülmektedir.
Ancak bu durum her alanda böyle değildir. Her kuralın istisnası olduğu gibi bu genellemenin de istisnaları vardır. Özellikle tasavvuf alanında belki de en ciddi çalışmalar Annemarie Schimmel (ö. 2003), Fritz Meier ve Richard Gramlich (ö. 2006) gibi Almanlar tarafından yapılmıştır. -Almanya’da tıp eğitimini bırakarak Türkiye’de 29 Mayıs Üniversitesi’nde İslami ilimler üzerine eğitim gören Muhammed Vural bitirme tezini Gramlich üzerine yazdı. Bu tezi okumanızı tavsiye ederim.-
Sonuç olarak, Almanya’da erken dönem büyük oryantalist çalışmalar ve birikimler, bir başka şekilde ifade edilecek olursa İslam arşivleri, Nazi etkisi sebebiyle bir ölçüde sekteye uğramıştır. Maalesef, Almanya’da İslam üzerine oluşturulan geniş ve nitelikli arşivlerin bir kısmı savaşta yok olmuştur. Nazi döneminde de kısmen devam etmiş olan şarkiyat bölümleri bugün daha çok “Islamwissenschaft” veya Arabistik, Osmanistik gibi bölümler altında çalışmalarına devam etmekteler. Bu bölümlerin yanında, yaklaşık 15-20 yıl önce ilk olarak Frankfurt-Goethe Üniversitesi’nde Protestan teolojisine bağlı Islamische Theologie (İslam İlahiyatı) adı altında yeni bir bölüm kuruldu. Tahsin Görgün hoca da burada görev yapmıştır. 2010 yılında Alman Bilim kurulunun tavsiye kararı akabinde Almanya çapında kurulan – ilk aşamada beş tanesi açılmış- İslam İlahiyatları sayısı şu anda on kadar. Bunların üç tanesi yalnızca dini pedagoji formasyonu verirken diğer yedisinde hem pedagoji hem de ilahiyat var.
Bu gelişmelerle birlikte İslami ilimlere dair çalışmalar doğal olarak çok ciddi bir ivme kazandı. Zira oryantalist çalışmalar ile İslam ilahiyatına dair çalışmalar birbiriyle rekabet eden iki farklı disiplin haline geldi. Bundan dolayı başta İslam kültür ve medeniyeti ve Kur’an çalışmaları olmak üzere ciddi bir literatür ortaya çıktı. Berlin Freie Üniversitesindeki Angelika Neuwirth vb. isimler Goldziher’den tevarüs edilen Kur’an ve Sünnet ağırlıklı çalışmalar yapmayı sürdürüyor. Van Ess ve Sabine Schmitke gibi araştırmacılar mezhepler ekseninde ciddi çalışmalara imza atmaktadırlar. Almanyadaki hadis çalışmalarını tanımak açısından Nimetullah Akın’ın Alman Oryantalizmi ve Hadis, Ahmet Yücel Hoca’nın Hadis ve Oryantalizm eseri başta olmak üzere bu alanda yapılan diğer çalışmalara bakılmasını tavsiye ederim. Bazı başka eserler de var, bunlar Almanya’daki İslam üzerine çalışmalar adına genel bir perspektif verir. Ama bizim yetiştirdiğimiz ilahiyat formasyonu alan talebelerle birlikte burada asıl birikim yeni oluşmaya başlıyor. En önemli sorunlardan birisi, ilahiyat kadrolarına bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde ilahiyat formasyonuna sahip olmayanların yerleştirilmesi. Nitekim oryantalist zihniyete sahip kimseler Almanya’da daha çok el üstünde tutuluyor. “İslami geleneği toptancı bir şekilde göz ardı etme” tavrı burada daha çok revaç buluyor. Ne kadar çok İslam’ı eleştirirsen o kadar “iyi” İslam ilahiyatçısı oluyorsun. Bütün bu olumsuzluklara rağmen ciddi bir birikim de var ve bunun Türkiye tarafından da takip edilmesi gerekiyor. Türkiye’deki hocalarımızın %80’i Almanya’da bir İslam ilahiyatı olduğundan bile habersiz. Geçenlerde Kıbrıs’tan bir hoca ile görüştük. Beş sene Münster’de imamlık yapmış. “Almanya’da ilahiyat olduğunu bir öğrencim vasıtasıyla Türkiye’ye geri dönerken öğrendim.” diyor.
Sonuç olarak oryantalistlerin ağırlıklı olarak tarihi bir perspektifle çalıştığını ve Almanya’da İslami ilimlerin her alanıyla alakalı çalışmalar yapılıyor olsa da geçmişte olduğu gibi Kur’an-Sünnet ve siyer çalışmalarının merkezi konumda olduğunu söyleyebiliriz. Böyle bir genel çerçeve çizmiş olayım. Bizim Osnabrück İlahiyat olarak burada yapmaya çalıştığımız İslami ilimler geleneğini toptancı bir bakış açısıyla reddetme gafletine düşmeden, halihazırdaki vakıayı ve ihtiyaçları da gözönünde bulundurarak, geleneği eleştirel gözle yeniden yorumlayabilen, bugün bu alanlarda neler yapıldığını da bilen kimseler yetiştirmek. Bu demek oluyor ki bugün eğer tasavvufla alakalı bir çalışma yapılacaksa Annemarie Schimmel, Richard Gramlich gibi araştırmacıların ne yazdıklarını bilmek gerekiyor. Bu araştırmacılar, Kuşeyrî’den Serrâc’a bizim klasiklerimizi tercüme etmişler. Özellikle Gramlich’in tercümeleri o kadar güzeldir ki okurken tercüme olduğunu bile hissetmezsiniz. Bu hususta ilk olarak tavsiye edeceğim Helmutt Ritter’in Das Elixir der Glückseligkeit (Gazzali’nin Kimyâ-yı Saâdet’inin kısmi çevirisi) isimli tercümesidir. Okurken hayran kalıyorsunuz. Ritter, Fuat Sezgin’in hocası. Sadece eserlerini Almanca kaleme alan Fuat Sezgin’in çalışmalarını bilmek için bile Almanca’daki literatürle ilgilenmek gerekir.
Söz konusu literatürle Türkiye’dekini karşılaştırsak neler söyleyebilirsiniz?
“Bilimsellik” ve metod açısından genel ve yüzeysel bir değerlendirme yapacak olursak Almancadaki çalışmaların daha nitelikli olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte Almanya’da “ilahiyat” anlamında bir İslami ilimler geleneği yok. Biz Türkiye’nin, Mısır’ın, Pakistan ve benzeri İslam ülkelerinin birikimi ile Almanya’daki şarkiyatçılık tecrübesi üzerine, burada yeni bir İslam ilahiyatı oluşturmaya çalışıyoruz. Bundan dolayı söz konusu yaklaşım/gelenek yeni yeni oluşuyor.
Böyle bir gelenek olmadığı için ağzı olan konuşuyor. 11 Eylül’den sonra herkes “İslam uzmanı” oldu. Örneğin geçenlerde bir Protestan teolog, İslam’ın İncil temelleri üzerine bir sunum yaptı. İddialar büyük tabi. İslam sanki Hz. Peygamber’in İncil ve Tevrat’tan aldıklarıyla o günkü şartlarda yeniden oluşturduğu bir din. Bu yeni bir oryantalist iddia değil. Teolog’a dedim ki “Arapça biliyor musun?” “Hayır” dedi. “Bir dinin temel bir kitabıyla alakalı ikincil literatüre dayanarak çok büyük bir iddiada bulunuyorsun. ‘Biz zaten Almanız. Bu işleri en iyi biz biliriz’ havasıyla yapıyorsunuz bunları.” Bu sözlerim çok ağrına gitti. Bana “delillerin varsa onları getir” dediler. “Benim alanım Kur’an ilimleri değil ama şarkiyat literatürü bu tür basit iddiaları kendi içerisinde çürüten tez ve çalışmalarla dolu. Bu hususta alanım olmadığı için konuşmam doğru olmaz. Ancak bu üslup ilmî bir üslup değil.” dedim. Dün iddia edilmiş ve çürütülmüş iddiaları bilmediği halde sanki doğruymuş gibi savunuyor. Halbuki alanın uzmanları ilmi anlamda bu iddianın doğru olmadığını ortaya koydu. Dolayısıyla burada hala böyle bir karmaşa var. Bu anlamda Fuat Sezgin hocamız -Allah rahmet eylesin- tek başına İslam ilim geleneğinin astronomiden tıbba matematikten coğrafyaya her alanda hangi katkıların ortaya konulduğunu meydana çıkardı. Buna rağmen hala Fuat Sezgin’i esas almazlar. Yok gibidir sanki. Bundan dolayı ilahiyatlar burada bir fırsat. Almanya’da yapılan çalışmalar elbette kıymetli. Türkiye’deki “ilahiyat” çalışmaları, 30-40 yıl önce birkaçı hariç çok zayıftı. Çünkü büyük ölçüde “derleme” eserlerdi. Özgün çalışmalar çok azdı. Kendi tecrübemden biliyorum. Belirli bir konu etrafında oluşmuş problemlerin ve literatürün analizi ve eleştirisini bütün bir tez boyunca uygulamayı ben Almanya’da öğrendim. Türkiye’de bize bunu öğretmediler. Ancak bugün Türkiye’de hem Batı’yı hem de Doğu’yu bilen hocalar var. Bunlar sizin hocalarınız. Bu noktada Türkiye’de İslam ilahiyatı alanında yapılan çalışmalar “bütün” göz önüne alındığında Almanya’dan daha kaliteli diyebiliriz. Bunu artık rahatlıkla söyleyebiliriz. Ben bunu Türkiye’de katıldığım sempozyumlarda da müşahede ediyorum. Çok genç arkadaşlar, yazma eserler üzerine ciddi çalışmalar yapıyorlar. Dün Türkiye’de hayal dahi edemediğimiz şeyler bugün oluyor. Bundan dolayı Türkiye’ye bu konuda haksızlık edilmemeli. Türkiye’nin sorunu kendi birikimini dışarıya yansıtamaması ya da dışarıdaki birikimi içeriye tam anlamıyla alamamasıydı. Ancak o da sizinle birlikte gerçekleşti. Zira bir oryantalistin tezini alıp üzerine metinler kaleme alınıyordu. Taklidî eserlerdi bunlar. Kendi tezlerimiz yoktu. Ancak bugün büyük ölçüde kendi sorularımız, kendi tezlerimiz var.
Hocam soruyu biraz daha açmam gerekirse örneğin kelam alanında Joseph Van Ess, Sabine Schmidtke gibi ya da Arap dili ve edebiyatı ile İslam tarihinde Thomas Bauer gibi isimlerin eserleri Türkiye’de atıf yapılan, alanda otorite olarak görülen ve ses getiren metinler. Bu minvalde eserleri olan başka Alman İslam araştırmacıları var mı?
Daha fazla çoğaltılabilir mi bilmiyorum. En önemlilerini söylediniz zaten. Ancak bu isimlerin başarılarını ferdi olarak yorumlamamak gerek. Burada devletin oluşturduğu çok ciddi araştırma fonları var. Bu araştırmacılar çalışmalarını bu fonlarla destekliyor. Söz gelimi on yahut yirmi kişi birlikte bir çalışma yürütüyorlar. Bu birikimin sonucunda bir eser ortaya çıkıyor. Bizde ise fert fert çalışmalar yürütülüyor. Şu anda Türkiye’de imkanlar çok daha iyi tabi. Ancak eskiden dil öğrenmek veya araştırma yapmak için belli bir süreliğine başka bir ülkeye gitmek çok zordu.
Öte yandan kendi yazmalarımızı dahi kullanamıyorduk. Daha doğrusu kullanmayı da bilmiyorduk. Örneğin Fuat Sezgin’in tespitlerine bakalım. Çoğu zaman Helmutt Ritter ile İstanbul’daki yazma eser kütüphanelerinde yalnız başımıza çalışıyorduk, diyor. Başka kimse yokmuş. Dolayısıyla bu zikredilen oryantalist isimlerin sistematik olarak bizden daha iyi çalıştıklarını söylemek gerek. Ayrıca kaynaklara ulaşma noktasında bizden daha başarılılar. Temelde bu iki hususta öne çıkıyorlar. Türkiye’de de bu imkanlar olsa, vakıflar bu tarz ilmi araştırmalara daha çok destek verse ortaya çıkan eserlerin niteliği artacaktır. Aslında bu sayılan isimlerin dışında söz gelimi Sünnet alanında çalışan önemli isimler de var. Ancak bu isimleri “mutlak doğru” olarak okumamak gerek. Nihayetinde kendi perspektiflerinden bir okuma yapıyorlar ve bizim kabul edemeyeceğimiz bazı şeyleri eserlerine dercediyorlar. Mesela Bauer, eşcinselliği İslam dünyasında meşru bir şeymiş gibi anlatıyor. Müslümanlar arasında bu hep vardı, diyor. Bunlara da dikkat etmek gerek.
İslami ilimler çalışan birinin ilgili literatürü takip etmek ve okumak için Almanca öğrenmesi ne kadar gerekli? Söz konusu literatüre İngilizce üzerinden nüfuz etmek mümkün mü?
Bu soru bana Tahsin Görgün Hoca’nın Recep Şentürk Hoca’ya tavsiyesini hatırlattı. Recep Hoca Almanya’da bir sempozyuma katılacakmış. Biraz Almancası da olduğu için hem kendisini geliştirmek adına hem de dinleyiciler için de daha iyi olur gayesiyle Almanca hazırlamış sunumu. Tahsin Hoca bu durumu görünce Almanca yaptığı takdirde hem Recep hoca için hem de dinleyiciler için pek faydalı olmayacağını, zaten Almanların da İngilizceyi daha çok önemsediklerini ifade etmiş. Recep Hoca bundan dolayı Almancayı öğrenemedim, der. Tahsin hocanın dediği doğru aslında. Ben de önceliği İngilizceye vermenizi öneririm.Bu anlamda Almanca yapılmış pek çok çalışmayı İngilizcede bulmak mümkün. Ancak belli alanlarda uzmanlaşmak için Almanca gerekli. Örneğin az önce zikrettiğimiz isimlerin eserlerinin bir kısmı İngilizcede var ama hepsi değil. Türkçede zaten çok az Almanca tercüme eser var. Bu anlamda en azından Almanca literatürü takip edecek kadar bilmek gerek. Bu noktada Almanca makale yazacak kadar bilmeniz gerekmeyebilir.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim, genel çerçevede İngilizce, Almancaya öncelenmeli. Ancak bazı alanlar söz konusu olduğunda sadece İngilizce ile iktifa etmek de yetersiz kalıyor. Daha önce bahsettiğim gibi Almanya’da İslam ilahiyatları var. Almanya dışında başka bir ülkede var mı böyle bir kurum? Yok. Almanya’da yeni bir oluşum var. Bunu takip etmek için Almanca gerekli. Zamanla Almanca İslam düşüncesi adına daha önemli bir dil haline de gelecektir. Belki de geldi bile, kimbilir? Bu alanda yapılan onlarca doktora tezi ve bu fakirin Mustafa Sabri üzerine yaptığı çalışmanın Almanca olduğunu düşününce! Evet Almanca bu alanda iddiası olanlar için önemli.
Almanya’da İslam düşüncesi alanında yüksek lisans ya da doktora yapabilme imkanları hakkında neler söylemek istersiniz?
Yeni açılan İslam ilahiyatlarıyla bu daha kolay hale geldi. Bu noktada en azından yüksek lisans için Almanya’ya gelip bir tez yazmak mümkün. Bunu İngilizce de yazabilirler. Ancak Türkçe yazmak mümkün değil. Yani ya Almanca ya da İngilizce olmalı. Alman oryantalist geleneğinden faydalanmak için burada bir tez yazmak önemli olabilir. Almanya’nın en büyük avantajı eğitimin paralı olmaması. Dönemsel bir ücret olsa da bu çok cüzî bir miktar. İngiltere ve ABD ile kesinlikle kıyaslanamaz. Dolayısıyla burslu olup geçiminizi temin ederseniz Almanya’da çok rahat yüksek lisans-doktora yapabilirsiniz. Burada Müslüman akademisyenleri destekleyen Avicenna (İbn Sina) isimli bir vakıf kuruldu. Normal şartlarda bursu Almanya’dakilere veriyor. Ancak Türkiye’den gelecek olanlar da belki bir şekilde bu burstan yararlanabilirler. Zira siz Almanya’daki ilmi çalışmalara katkıda bulunacak bir çalışma yapacaksanız Avicenna’nın size yardım etmesi mümkün. Bununla birlikte Türkiye’de artık burs imkanları çok fazla. Burs kısmını Türkiye’de daha rahat halledebilirsiniz. Öte yandan Almanya’da ihtisas yaparken ABD’den ikinci bir danışman seçmeniz de mümkün. “Tandem” diyoruz buna. Tabii çalışılacak konu belirlenmeksizin bunları konuşmak çok genel olur. Konu belirlendikten sonra bunları konuşmak daha makul.
İslam düşüncesi alanında Almanya’da hangi üniversiteler, enstitüler var? Buralarda İslam düşüncesinin daha çok hangi alanları öne çıkıyor, hangi konular daha çok çalışılıyor?
Almanya’da şu anda yedi ilahiyat, üç de din pedagojisi eğitimi veren yer var. İlahiyatlarla birlikte pek çok oryantalist merkez de var. Bunların hepsinde çalışmanız mümkün. Söz gelimi oryantalistlerle çalışmak konunuz açısından daha faydalı olacaksa örneğin Thomas Bauer ya da Sabine Schmidtke ile çalışmak mümkün. Bu isimlerin İngilizceleri de olduğu için tezi İngilizce de yazabilirsiniz. Bu anlamda Almanca yazmanız gerekmeyebilir. Ayrıca buradaki ilahiyatlardan faydalanmak da daha anlamlı olabilir. Zira ilahiyatlar daha oturmuş kurumlar. Bunlar üzerinden burs bulmak da daha kolay olur.
İslam düşüncesinin her alanı Almanya’da çalışılıyor. Bununla birlikte şarkiyatçıların en güçlü olduğu alan “filologie”. Tarih, Kur’an ve hadis çalışmaları öteden beri merkezi alanlar. Bunların en zayıfı, fıkıh ve kelam çalışmaları idi. Ancak son zamanlarda onlar da çalışılıyor. Sünni kelam dışındaki mezheplere dair daha çok eser üretiliyor. Yani İslami ilimlerin her alanında çalışma yapılıyor diyebiliriz.
Almanya ile ABD arasında ihtisas yapmak açısından hangi farklılıklar var?
ABD’de süreç daha uzun. Almanya’da doktora yapmadan önce altı ay ya da bir yıl süren bir hazırlık dönemi var. Buna “expoze” dönemi diyoruz. Eskiden böyle değildi. Danışman hocanızla anlaştıktan sonra konuyu sonradan da belirleyebiliyordunuz. Şu anda danışmanı seçmeden konuyu belirlemiş olmanız gerek. Konuya uygun hoca bulmanız gerek. Burada normal şartlarda doktoranın bitirilmesi için 3 yıl süre veriliyor. Bu 5 yıla kadar uzayabilir. Bir yıl da önceden hazırlanmış oluyorsunuz. Expoze sürecinde konunuzu, yönteminizi, araştırmanızın planını, kaynaklarınızı vs. belirlemiş oluyorsunuz. Doktoranın en zor kısmı da burası zaten. Sonrasında belirlenen kaynakları okuma ve belirli bir yöntem çerçevesinde tezi yazmak kalıyor. Almanya’da ise doktora ders dönemi yok. Sadece tez yazılıyor.
Türkiye’de yüksek lisans yapan biri Almanya’ya geldiğinde yeniden master yapması gerekiyor mu yoksa doğrudan doktoraya başlayabilir mi?
Önceden gerekiyordu. Zira sosyal alanlarda mutlaka ikinci bir ana dalın olması şarttı. Zannediyorum bu şart eskisi kadar belirleyici değil. Yine de böyle ikinci bir alan okuma gerekliliği her yerde olmasa da bazı bölümlerde şart olabilir. Buna rağmen teoride yenidenyüksek lisansyapmasına gerek yok diyebiliriz. Hoca bunu talep edebilir veya hoca uygun görürse doğrudan doktoraya başlayabilir.
Yüksek lisans kaç yıl sürüyor?
İki yıl. Almanya’da lisans dönemi kısa. Lisans yalnızca 3 yıl. Yüksek lisansla birlikte toplam 5 senelik bir süreç. Ancak yüksek lisans için dil şartı olabiliyor. Almanca bilmeniz gerekebilir. Bazı yerler daha önce dediğim gibi İngilizce de yazma imkanı veriyor. Tek tek her kurumun şartlarına bakmak gerek. Almanca yeterlilik için TOEFL kadar zor olmasa da belli seviyeleri yakalamak gerek. Bu anlamda doğrudan doktoraya gelmek yerine yüksek lisansa buraya gelip tezini burada yazmak, hem önünü görmesi hem de dil problemini çözmesi bakımından mühim.
Türkiye’de doktora yapmakla Almanya’da/Avrupa’da yapmak kıyaslandığında, avantajlar-dezavantajlar hakkında ne söylenebilir?
Türkiye’de hala bir aşağılık kompleksi var. Bundan dolayı Avrupa’da doktora almış olmak her halükarda bir artı gözüküyor. Kalite açısından bu değerlendirme doğru olmayabilir. Ancak geleceğe yönelik imkan bakımından Avrupa daha avantajlı olacaktır. Bilimsellik açısından Türkiye’de hala ciddi sıkıntılar var. Bu açıdan da Avrupa’nın avantajı var. Türkiye’de birçok tezin hala bir sorusu yok. Konu merkezli, daha çok bilgi aktarımının yapıldığı metinler. Belli bir eleştirellik de yok. Almanya’da yapılan her tezin çok iyi olduğunu söylemek de mümkün değil. Ben şahsen konunuzla alakalı olarak eğer anlamlıysa ve imkanınız varsa Almanya’da doktora yapmanızı tavsiye ederim. Ancak bu tamamen ne çalışacağınızla alakalı. Konuyu belirledikten sonra nerede çalışmak istediğinizi seçmeniz daha doğru olur. Tekrar söylemek gerekirse Batı’da alınan doktoraların maalesef bizim ülkemizde albenisi daha fazla oluyor.
Doktora ya da post-doktora sürecinde bir senelik ya da dönemlik Almanya’ya gelip misafir araştırmacı olarak bulunma süreci nasıl işliyor Hocam?
Bunun için ya TUBİTAK vb. bir kurumdan burs ayarlamak ya da Almanya’da çalışacağın konuyla alakalı başvuracağın kurumdan destek almak gerekiyor. Maddi imkanlar olduğu sürece araştırmacı olarak buraya gelmek her zaman mümkün. Konunla alakalı buradaki bir merkeze ya da üniversiteye-enstitüye başvurmak ve bu kurumdan davetiye almak gerek. Vize almak ancak davetiyeden sonra mümkün oluyor. Örneğin bir konu belirlediniz. Sonrasında bana yazıyorsunuz, “Hocam sizin kütüphanenizden ya da birikiminizden yararlanmak istiyorum vs.” Ben de üniversitenin size davetiye yollamasını sağlıyorum. Yani buradan bir kurumdan davetiye almadan Almanya’ya gelmen mümkün değil. Umarım yakın gelecekte bu tür bariyerler kalkar ve isteyen istediği yer de rahatlıkla ilmi çalışmasını yapabilir.
Çok sağ olun Hocam. Teşekkür ederiz.