Şehir İslami İlimler öğrencisi Hacer Esra Derinsu Ürdün’e dâir izlenimlerini yazdı.
Ürdün’de, kaldığımız öğrenci yurdunda, akşam ezanının okunmasına yakın bir vakitte odamda oturuyorum. Dışarıdan bir anda Kur’an sesi geliyor. Muhtemelen biri arabasında son ses bunu açmış veya cami hoparlöründen açılmış; burada ikisi de mümkün. Fakat şu an yaşadığım duyguların tarifi pek mümkün değil. Bu Kur’an sesi, yaptığınız dünyalık her ne iş varsa, onun üzerinde bir kudret, iradenin olduğunu hatırlatıyor. Kısık sesle değil, tümüyle içten ve yüksek sesle yaşadığını sandığın, bir şeylere sahip olduğuna sevindiğin ve kimi zaman sonrasını unuttuğun dünyanın ne kadar küçük olduğunu haykırıyor. O anda üzüntüyle içimden geçen ise ne yazık ki bizim bunu hiçbir zaman yapamayacak oluşumuz.
Doğduğumdan beri İzmir’de yaşıyorum, İzmir ezan sesinden rahatsız olduğu için cami imamından sesi “kibarca” kısmasını isteyenlerin yaşadığı, sırf bu yüzden kimi zaman ezan sesinden mahrum kaldığınız bir memleket. Bunun sadece burada olmadığını da biliyorum. Bu yüzden, buğzedilmek ve azarlanmak korkusuyla yaşamayı, sırf bunun için İslam adına yapmaya çalıştığımız her şeyde içimizde bir limit olmasını, olmayan limitlerin içimize yerleştirilmesine içerliyorum. Tek Kur’an duyduğumuz ayın Ramazan olmasını, bununla birlikte insanlar tarafından fazlasına gerek duyulmamasına içerliyorum. Bir annenin yeni bir sûre ezberlemiş çocuğunu başkaları rahatsız olmasın diye bir toplulukta okumaktan menetmesine içerliyorum, hâlbuki bir sokak sanatçısı sanatını çekinmeden icra edebiliyor ve kimse buna tepki göstermiyor. Çünkü bu saatte dışarıdan gelen Kur’an sesinin verdiği hazzı bir daha kendi ülkemde alamama korkum var, her değerimizi teker teker kaybetme korkum var.
Türkiye’de herhangi bir dükkâna, bakkala, butiğe girdiğinizde dinlenilmesi için Kur’an açmış tek bir yer bulabilir misiniz? Yapmazlar, çünkü korkarlar, önemsemezler, normal bir şey değildir Kur’an dinlemek. Dükkân sahibi istese de dinlemez, ya da zaten bunu yapmak aklına gelmez. Hem nerede görülmüş alışveriş yapılan yerde Kur’an dinlenildiği? Müşteri kaybedilir maazallah, biri çıkar “rahatsız oldum, kapatır mısınız bunu?” der. Ne büyük ayıp! Hâlbuki Kur’an’ı alışveriş yapılan yerde de hakkıyla dinleyebilme imkânımız olsaydı, biz alırken israftan kaçınır, esnaf ise ölçüyü eksik tartmaktan, hak yemeden, yüksek fiyatlara malını satmaktan korkardı. “Bir Kur’an dinlemekle mi bu değişecekti?” diye içinden geçirdiğin anda, kalbin cevabını da veriyor: Belki de dinlemeyi bıraktığımız gün her şey bu hale geldi.
Sabahları nadir de olsa dolmuşlarda da Kur’an sizi selamlayabiliyor. Kursa gideceksiniz, kafanızda ödev yükleri, ders stresi, trafik telaşı gibi sorunlar var. O küçücük, sıkışık dolmuşta belki trafiğin ortasında nefes aldığınızı hissetmeye başlıyorsunuz. Buraya Arapça öğrenmeye geldiğiniz için ise anladığınız her bir ayet, belki sabahın köründe mutsuz bir şekilde çıktığınız yolda sizi mutlu etmeye başlıyor, yalnız çıktığınız yolda size arkadaşlık ediyor.
Birisi çıkıp diyecek olur ki, “burası özgür bir ülke, tak kulaklığını dinle, başkalarının hakkına girme!” Zaten kimse size kulaklığınızla dinlemeyin demiyor. Ama onu birlikte duymanın, belki dinlerken birileri ile aynı duyguları paylaşmış olmanın verdiği mutluluk ve farkında olmadan cemaatleşme ya da hayatında bir kez dahi Kur’an dinleme ihtiyacı hissetmemiş olan insanlarla, sürekli dinleyip bununla mutlu olan insanların aynı anda aynı şeyi dinlemelerinin hissiyatı çok farklı.
Her topluluk gibi Ürdün halkı ve Araplar da pek çok konuda eleştirilebilir ki her gün bu eleştirilerin onlarcasına şahit oluyoruz. Çünkü doğrusunu “bildiğini” düşünüyorsan, yanlışları bulmak çok kolay. Ama asıl meselenin, bir şeyden ders alıp kendimizi eleştirmek, ayrılıklara bakmaktan çok, buluştuğumuz noktalara bakmak olduğunu düşünüyorum.
Güzel ve iyiyi görebilmeyi öğrenebilmek duasıyla…