Şehir’den Bosna’ya programı kapsamında yazın Bosna’ya gidip eğitim görenlerden Rıdvan Talha Yücedağ ve Emine Sümeyra Hafızoğlu, FACT Sarajevo (Akademik ve Kültürlerarası Çalışmalar Vakfı) genel sekreteri Mehmet Yasir Cebeci ile Bosna’ya ve Bosna programlarına dair konuştular.
Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Adım Mehmet Yasir Cebeci, Anadolu’nun sakin şehri Çankırı’da dünyaya geldim. Memleketim Çankırı’da ilköğretim ve lise tahsilini bitirdim. 2008 yılında üniversite tahsili için Bosna-Hersek’e geldim. Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nde psikoloji anabilim dalında lisansımı, akabinde klinik psikoloji dalında yüksek lisansımı tamamladım. Aynı üniversitede uygulamalı psikoloji alanında doktora çalışmalarıma devam ediyorum. Eğitim psikolojisi, kariyer planlama, madde ve teknoloji bağımlılığı, gençlik dönemi gözüken yaygın problemler ve çözüm önerileri alanlarında çalışmalarımı sürdürmekteyim. Evrensel bilginin sunulduğu üniversite dışında, uygulama ve gelişim için pek kıymetli saha çalışması sunan sivil toplum kuruluşlarıyla da çalışmalara devam ediyorum. Uluslararası Saraybosna Üniversitesi kampüsünde bulunan İlim Yayma Cemiyeti’ne bağlı yükseköğrenim erkek öğrenci yurdunda beş yıldır idari personel olarak çalışmaktayım. Aynı zamanda, 2009 yılında yolları Saraybosna’da kesişen bir topluluk olarak, tam 7 yıllık bir serüvenin ardından, Balkanlar ve oluşturduğu kadim geleneğin bilinmesi ve anlaşılması konusunda mücadele etmek amacıyla kurulan FACT Sarajevo’da (Akademik ve Kültürlerarası Çalışmalar Vakfı) genel sekreter olarak çalışmalarıma devam etmekteyim. Evli ve bir çocuk babasıyım.
Hocam, genel sekreterliğini yaptığınız kurum, Akademik ve Kültürlerarası Çalışmalar Vakfı (Foundation for Academic Studies and Cross-Cultural Training Sarajevo, kısaca FACT) hakkında bilgi verebilir misiniz?
Vakfımız resmi olarak 2017 yılında kurulmuş olmakla beraber aslında oluşumu 2015 yılına kadar dayanıyor. Aslında bunun da öncesi var. Vakfın hâlihazırdaki yönetim kurulundaki arkadaşların Bosna-Hersek’te ortak bir geçmişi vardı. Arkadaşlarımız burada üniversiteden mezun olduktan sonra, mevcut bilgi birikimlerini, tecrübelerini ve iletişim ağlarını Bosna’ya hizmet etmek için kullanmayı arzuluyorlardı. Bundan dolayı mezun olduktan sonra bile beraber yaptığımız kitap/makale okumalarıyla ve bilgi paylaşımlarıyla Bosna hep gündemimizde kaldı. Bir zaman sonra bu topluluğu resmiyete dökmeye karar verdik, zira önümüze birçok proje geliyordu ve bu projeleri gerçekleştirmek için bireysel çabalardan çok kurumsal bir çaba gerekiyordu. Bu açıdan bakıldığında aslında FACT’in en başta bir ruhu vardı, bu ruh bir bedene ihtiyaç duyuyordu. İşte 2017’de resmiyete geçtiğimizde bu ruh, bir beden kazanmış oldu. FACT işte bu niyetlerle kuruldu. Türkiye’den bir grup gencin ve Bosna’dan da gelen katılımcıların oluşturduğu yönetim kurulu ve meclis kurulu ile birlikte şu anda 27 kişiden oluşan bir heyeti var. Bu, sadece Türklerin değil, Boşnakların da dâhil olduğu bir çalışma. Merkezi ise Saraybosna, özellikle Saraybosna’da kurmak istedik.
Ama FACT, birçok kurumdan farklı. Vakfımızın isminden de anlaşıldığı gibi akademik çalışmalarla birlikte kültürlerarası faaliyetler de yapmak istiyoruz. Vakfın, isminde yazılı olmayan bir de danışmanlık fonksiyonu var. Biz, başka kurumların Bosna hakkında yapmak istediği işlere, sahip olduğumuz tecrübeyi kullanarak danışmanlık yapıyoruz.
Bu vakfın kuruluşuyla birlikte Şehir’den Bosna’ya projesi de hayata geçti. Bu proje, daha önceki işlerimizin somut olarak hayata geçirilmesi için bir fırsattı bizim için. İstanbul Şehir Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nden Eyyüp Said Kaya hocamızın çalışmalarını eyleme dönüştürdüğümüzü ifade edebiliriz. Bu projenin içinde de hem akademik çalışmalar var hem de kültürlerarası faaliyetler var. İlk başta bunu sadece Bosna’da yapıyorduk ama bu seneyle beraber Balkanlar’ı da programa dâhil ettik. Amacımız, seçilmiş öğrencilerimiz Bosna’ya geldiklerinde Bosna’dan öğrenmeleri, öğrendiklerini geliştirmeleri, bunları Türkiye’deki insanlarla paylaşmaları ve bunun bir silsile olarak devam etmesi. Buna benzer programları farklı sivil toplum kuruluşları da yapıyor ama bizim temel farkımız bu programı 6 hafta gibi uzun bir sürede gerçekleştirmemiz. Burada bir sosyal yardım, bir kurban çalışması yok, sadece ve sadece insanların kendilerini geliştirebilecekleri, kendilerine katkı sağlayabilecekleri bir çalışmadan bahsediyoruz. Bu çalışmanın bir de şöyle bir avantajı var ki 45 gün boyunca sadece gezmiyorsunuz; siyasetçisinden akademisyenine, savaş komutanlarından Bosna’nın yerel kurumlarındaki görevlilerine kadar birçok insanla buluştuğunuz gibi iki tane ders de alıyorsunuz, böylece biz üniversite çalışmalarınıza bir nevi destek de olmuş oluyoruz.
Peki, hocam, Şehir Üniversitesi ile ilk defa nasıl iletişime geçtiniz? Bu projenin başlangıcı nasıl oldu?
Açıkçası ben bunu tam bir tevafuk olarak görüyorum. Bu projenin, aynı düşüncenin, iki farklı yerde harekete geçmesi olarak vücut bulduğunu söyleyebiliriz. Tabii, İstanbul Şehir Üniversitesi ve oradaki hocalar ile daha önceden irtibatımız vardı, Sami Erdem hoca ile tanışıyorduk. Aslında onun bizi tavsiye etmesiyle başlayan bir süreç bu. Bu proje Şehir Üniversitesi tarafından başka kurumlarla yapılmak istenirken, daha sonra yapılamayacağı anlaşılıyor. Eyyüp hoca ile Sami hocanın bu problemi çözmek üzere gösterdikleri yoğun çaba sonucu biz devreye giriyoruz, bu konudaki tecrübemizi projeye dâhil ediyoruz ve proje hızlı bir şekilde hayata geçiyor.
Şehir’den Bosna’ya projesi ile ilgili biraz daha detaylı bilgi alabilir miyiz sizden?
Şehir’den Bosna’ya, bu yıl üçüncü yılını tamamlamış oldu. İlk iki yıl sadece Bosna içerisinde geziler, toplantılar ve seminerler yaptık. Bu yıl, programın sonuna 4 gece 5 günlük bir Balkan turu ekleme fırsatımız oldu. Projede toplamda 6 ülkeye gidilmiş oldu.

Projenin Bosna ayağından bahsedersek, biraz önce söylediğim gibi alanında uzman kişilerle buluşmaya çalışıyoruz. Öğrencileri; gazetecilerle, gazilerle, komutanlarla, akademisyenlerle, siyasetçilerle, imamlarla, müftülerle buluşturuyoruz. Bütün bu insanlar bizim dünyamızdan insanlar ve bize katkı sağlayan insanlar. Bununla birlikte kurum ziyaretlerimiz içerisinde tekkeler, Katolik ve Ortodoks kiliseleri, sivil toplum kuruluşları var; Türkiye’nin Bosna’da faaliyet gösteren TİKA, Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı gibi kurumları var; ayrıca bazı üniversiteler var. Tabii bunların yanında farklı şehirlere de gidiyoruz: Saraybosna, Mostar, Travnik, Srebrenica gibi Bosna şehirleriyle beraber Bosna dışında Sırbistan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk ve Karadağ’ın farklı şehirlerini de ziyaret ediyoruz. Bu sene Belgrad’ı ziyaret etme imkânımız olmadı ancak gelecek sene inşallah orayı da ziyaret edeceğiz. Önümüzdeki senenin programına eklenecek etkinliklerden biri de Ayvaz Dede Şenlikleri olacak inşallah. Yani birçok insana temas etmiş, birçok yeri görmüş oluyoruz. Bütün bu etkinlikler sayesinde bu çalışma, Bosna’yı ve insanını tanımamızı sağlayacak ve Bosna hakkında düşünürken ve konuşurken bizi romantizmden uzaklaştıracak ve de gerçeklerle yüzleşmemizi sağlayacak bir çalışma oluyor.
Peki, hocam, bu projeye katılan öğrencilerden neler bekliyorsunuz? Öğrencilerin ne tür sorumlulukları var?
Bir defa programın temelinde şu var: Biz Şehir’den Bosna’ya öğrenmeye gidiyoruz. Biz bu programı, öğrenmeyi isteyen, talep eden, meraklı ve insani hassasiyetlere sahip arkadaşlarla gerçekleştirmek istiyoruz. Bunun dışında teknik olarak okulunda başarılı olmuş, iletişim gücü yüksek, ekip çalışmasına uygun, İngilizceyi iyi kullanabilen, gördüğü yerleri iyi analiz edebilen arkadaşlarla bu seyahati yapmayı planlıyoruz.
Giden arkadaşlarımızın turistik bir geziye gitmediklerini bilmeleri gerekir. Biz onların bir sorumluluk bilinciyle hareket etmelerini bekliyoruz. Oraya gidip etrafı inceleyip geri dönmek kolay, ama asıl fark etmemiz gereken oranın aynı Çanakkale gibi şehit kanlarıyla sulandığı, 1453’te fethedilen İstanbul’dan 10 yıl sonra 1463’te fethedildiği. Giden arkadaşların bir akademik bilinci olacak, ama bunun yanında tarihi bir bilinç de olmazsa olmaz. Sürekli “ne öğrenebilirim, ne katkı sağlayabilirim, döndüğümde bu duygu ve düşünceleri nasıl eyleme dönüştürebilirim” diye düşünmeleri lazım. Ayrıca onlardan, gittikleri ve gördükleri yerleri ve katıldıkları etkinlikleri bir rapora dökmelerini istiyoruz.

En son eklemek istediğiniz bir şey varsa alabiliriz hocam.
Ben şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Daha önce bu ölçekte çalışmalar yapılmadı. Farklı farklı çalışmalar yapıldı tabii ama bizim kanaatimize göre Bosna ve Balkanlar’ın turistik bir geziyle gidilip görülmesi yeterli değildir; Başçarşı’da, Mostar’da kahve içip geri dönmekle olmaz. Ben bütün arkadaşlara şunu söylemek istiyorum: Bosna, Saraybosna’dan daha büyük; Makedonya, Üsküp’ten daha büyük; Arnavutluk, Tiran’dan daha büyük; Kosova, Prizren’den daha büyüktür. Yani şunu söylemeye çalışıyorum: Bunlar bize romantik gelen, öne çıkan şehirler. Bu şehirlerin daha ötesine baktığımızda, ortaya ortak bir değer, ortak bir kültür çıkıyor. Çok değil, bundan 100 yıl önce beraber yaşadığımız insanlarla kucaklaşmaya gidiyoruz oralara. Bu bilinçle hareket etmek lazım. 50-100 yıl çok uzak bir tarih gibi gözükmüyor ama biz eğer bu insanlarla buluşamazsak, Endülüs’ten ve Selanik’ten Müslümanları silip atanlar gibi bu bölgelerden de Müslümanları silip atma gayreti içerisinde olanlar amaçlarına ulaşırlar. Bu yüzden orayla sürekli irtibat içerisinde olmalıyız. Bu vesileyle de geçtiğimiz üç yıl boyunca bu programa katılan arkadaşlarımıza da buradan teşekkür ediyorum. Onların emekleri, katkıları ve heyecanları olmasa bu iş herhalde akamete uğrardı. Bence bu programın şimdiye kadar devam etmesinin en büyük sebebi, katılan arkadaşların bu heyecanı. Bundan sonra katılacak arkadaşların da bu hassasiyette olmasını arzu ediyorum. Bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Biz teşekkür ederiz hocam.
*Rıdvan Talha Yücedağ ve Emine Sümeyra Hafızoğlu sordu.