Osmanlı mirası Saraybosna’nın güzide yapıtlarından biri olan Hünkâr Camii, Başçarşı’nın baş döndüren kalabalığından uzaklaşmak isteyenlerin ilk adresi oluyor. Saraybosna’yı ikiye ayıran Miljaçka Nehri’nin kenarında, kuş ve su seslerinin birbirine karıştığı, dört bir yanı rengârenk çiçeklerle süslenmiş, insana huzur veren bir mekân olarak karşımıza çıkıyor. Sena Yılmaz yazdı.
Hünkâr Camii, Osmanlı’nın Bosna Sancakbeyi ve Saraybosna’nın kurucusu İshak Bey veya oğlu İsa Bey tarafından 15. yüzyılda yaptırılmış olup, bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet’in şehri gezerken bu camiyi çok beğenmesi üzerine onun adıyla zikredilmeye başlanmıştır. Cami-i Atîk, Ebülfeth ve’I-Megazi Sultan Mehmet Han adları ile de tanınan Saraybosna’daki en eski camii olarak bilinen Hünkâr Camii, ilk inşa edildiğinde ahşap bir yapıya sahip olup bir baskın sonucunda yanmış ve 1566-67 yılları arasında tekrar yapılmıştır. Bugün görmüş olduğumuz Hünkâr Camii ise tek kubbeli ve kare planı ile 16. yy Osmanlı mimarisini yansıtmaktadır. Seksen küsur mezar taşı bulunan haziresinde bir rivayete göre İsa Bey’in kabri bulunmaktadır.
Ilıca’dan Başçarsı’ya aheste aheste yol alan tramvayın camından dışarıyı seyrederken, Miljaçka Nehri kıyısında yeşil ve krem tonlarının hâkim olduğu bu şirin eser gözüme takıldı. İçerisini çok merak ettiğim bu camiyi ilk ziyaretim bir cuma vaktine denk gelmiş, avluya dahi girememenin verdiği hüzünle geri dönmek zorunda kaldım. Ve nihayet grup gezimizin erken sona erdiği bir gün rotamı Hünkâr Camii’ne çevirdim ve Miljaçka Nehri tarafındaki kapısından avluya girdim. Avluya girdiğim anda caminin sahip olduğu güçlü akustik yapıdan olsa gerek içimi tuhaf bir his kapladı, avluda bulunan banklardan birine oturdum, etrafı izlemeye koyuldum. Sağ tarafımdaki hazire, sol tarafımdaki rengârenk çiçekler ve ortadaki şadırvan çeşme bir bütün olarak camiinin sadeliğini muhafaza ederken, kuş ve su sesleri eşliğinde bu mekânda bulunmak insana adeta tefekkür kapısını aralıyordu.
Caminin içerisine girememek üzücü olsa da avluda namaz kılmak nasip olmuş ve oradan ayrıldım. Ne yazık ki Bosna’da camiiler Türkiye’deki gibi sürekli açık değil, yalnızca namaz vakitlerinde 15-20 dakika kadar açılıyor ve bu sebeple içeride namaz kılmak her zaman mümkün olmuyor. Şükür ki başka bir gün cemaatle namazı yakaladım ve camiinin içerisine girme fırsatı buldum.
Mavi tonlarının hâkim olduğu mihrap sade geometrik şekiller ve bitki motifleriyle, yeşil ve sarı tonlarına sahip ahşap minber ise zarif mimarisiyle dikkatimi çekti. Mihrabın iki yanında Osmanlı dönemi şamdan ve mumluklar yer almakta olup mihrap üzerinde Allah ve Muhammed yazıları bulunuyordu. Giriş kapısının üzerinde celi sülüs hatla Hasan ve Hüseyin, caminin doğu ve batı cephelerinde ise dört halifenin isimleri yazılıydı. Kubbenin sütunlarla kesiştiği noktalarda mavinin farklı bir tonuyla süslenmiş mukarnaslar, caminin sade yapısına hoş bir görüntü katmıştı. Daha fazla kalıp incelemek isterken imam caminin kapanacağını söyleyince birkaç fotoğraf alıp çıkmak zorunda kaldım.
Her ne kadar içerisinde az vakit geçirmiş olsam da Hünkâr Camii’nin avlusunda saatlerce oturmak kadar keyif aldığım başka bir şey bulamadım Saraybosna’da. Osmanlı mirasının en canlı örnekleriyle dolu olan bu şehirde hissedilenler ve bu mekânla oluşan gönül bağının tarifi yok. Herkesin bu şehirde bağlandığı, hatırladıkça mutlu olduğu bir şey illa ki vardır. İşte benim Saraybosna dendiğinde aklıma ilk gelendir Hünkâr Camii.
*Sena Yılmaz yazdı.
Bazı fotoğraflar:
Şehir İslami İlimler Kulübü 
merhabalar sena hanım ben necmettin erbakan üniversitesinde yüksek lisans yapıyorum. sizden bir ricam var eğer mümkünse çalışma konum olan saraybosna hünkar camii mihrabının detaylı bir sörseli varmıdır elinizde. bana gönderme şansınız varmı acaba ?. çektiğiniz mihrap fotoğrafı da olur
BeğenBeğen
Merhabalar,
isifkulubu@sehir.edu.tr adresine mail atarsanız sizinle oradan iletişime devam edebiliriz.
Kolaylıklar, hayırlı günler
BeğenBeğen