“Muhaddislerin talebelerine hadis yazdırdıkları dersleri ifade eden imlâ meclisleri, ilk örnekleri sahabe döneminde görülen, zaman zaman kesintiye uğramakla birlikte yüzyıllar boyu yaşatılan çok önemli bir gelenekti.”
Halit Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s.124-125.
Bu geleneği, dönemin kültürel dokusuna dair ayrıntılara atıflar yaparak, farklı açılardan ele almaya ve betimlemeye çalıştık. İmlâ meclisleri tanıtım yazımız için buyurunuz.
Rukiyye Rahmet Demireşik yazdı.

Dokuzuncu asır Kahire sokakları, kalabalıklara aşinadır. Zira Kahire, doğu-batı ticaret yollarının kesişim noktasında yer alır. Hint kumaş tüccarlarının sesleri, dövülen demirin sıcağına, oradan da Hüseyin Mescidi’nin ezanına karışır. Bu dönemde, doğuda Moğol tehdidinden, batıda Endülüs işgalinden kaçan ulema, Memlüklere sığınmış, bu başşehirde toplanmıştır. Aynı anda dört mezhebin derslerinin de okutulduğu medreseler, Kahire’nin yeni bir ilim merkezi haline geldiğinin şahitleridir. Kahire atardamar gibidir; içinde tazelik ve coşku feveran ederek akar; hanları, hamamları, hankâhları, medreseleri, mescidleri ve çarşıları ile şehir de içinde akan bu ruha kucak açmıştır.

Bir delikanlı, telaşla Kahire’nin alışıldık yoğunluğunun da üstünde bir kalabalığın dalgalandığı sokakta ilerlemeye çalışıyor. Nil meltemlerinin havalandırdığı perdelerle, dükkânların içinden taşan bereket sokağa dökülüyor; baharat kokuları renklenerek nemli havaya karışıyor. Hadis dinlemek için şehrin en büyük mescidine ilerleyen kalabalığa böylelikle, şehrin tozu toprağı da ekleniyor. Kenarda durup izleyen olsa, ortası çentikli bir zemine yağmurun doluşu gibi, şehir mescide akıyor sanacak.

Kalabalıkta sabırsızlık yahut bunalmışlık değil, tatlı bir neşe ve dostluk hâkim. Ancak, delikanlı onların yumuşak adımlarını bekleyebilecek kadar sakin görünmüyor; çarparak geçtiği bir adam huysuzlanıyor, delikanlının arkasından bir ağız laf edecek gibi oluyor. Yanındaki ise mütebessim, ona Şu‘be’nin, (Şu‘be b. el-Haccâc) (160/776) ne zaman umuma ait yerlerde koşup giden (trafiğe riâyet etmeyen) birini görse, “Bu ya hadis öğrencisi ya da delidir” diye hükmettiğini hatırlatıyor.1 Delikanlının delisinden bir hadis talebesi olduğuna hükmedip müsamaha ile arkasından bakıyorlar. Eh, hadis bu, uğruna mecnûn olunmaya değer. Delikanlının heyecanı değip geçtiklerine de bulaşıveriyor; evet, hocanın önünü hadisleri yazacak talebelere kaptıracaklar belki, ama hiç olmazsa mübelliğe yakın olalım, diyerek adımlarını hızlandırıyorlar.
Kalabalığa grup grup talebeler, esnaf, yaşlı, çoluk çocuk, kimi yerde de uzak diyarlardan gelmiş yolcular dâhil oluyor. Büyük bir âlimin imlâ dersi yapacağını duyan, tası tarağı toplamaya dahi yeltenmeden, garip başını almış da gelmiş. Dersi dinlemeye gelenleri saymak için bir kenarda bekleyen -saymaya meslekî bir yatkınlığı olan- zekât görevlileri, günün sonunda, birkaç asır sonra okuyanların hayret edeceği sayılar karalayacaklar ellerindeki tutanaklara.
…
“Hadis hocaları genellikle hadis rivayetinde nazlı olur” derler, mütekaddimûndan birçokları çoğu kez, birkaç hadisi birden rivayet edecek kadar cömert olmazlarmış. Hâlid el-Hazzâ demiştir ki “Biz Ebû Kılâbe’ye (104/722) giderdik, üç hadis rivayet etti mi, ‘çok rivayet ettim’ derdi.” İmam Mâlik (179/795) de “Her isteyene hadis rivayet etmek, ilmi küçümsemektir” demiştir. 2 İmla meclisleri ise bu ketumluğa bir istisna olarak dileyen herkesin katılımına açık düzenlenen devasa derslerdir. Büyük hadis hafızlarının halkla bir araya gelip, onların anlayacağı şekilde hadisleri açıklaması, hadislerin farklı tarikleri ile ilgili bilgi vermesi (tahrîc yapması), çeşitli rivayetlerle konuşmasını detaylandırması, hatta kimi zaman kamuoyu oluşturmak adına güncel toplumsal-siyasi konulara değinmesi, imlâ meclislerini cazip kılan nev‘i şahsına münhasır unsurlardandır. Kimi vakit katılımcı sayısı 40.000-50.000 kişiye kadar ulaşır3, derslerin bazıları senelerce sürer. Veliyyüddîn el-Irakî’nin(826/1423), 1 Şevval 810’da başlattığı imlâ derslerini Mekke, Medine ve Kahire’de bin haftadan fazla devam ettirdiği nakledilir.4 Veliyüddîn’in babası Zeynüddîn el-Irâkî (806/1404) de, 795 (1393) yılında Medine’de başlattığı imlâ derslerine daha sonra Kahire’de, vefatından altı ay öncesine kadar devam etmiş, bu on bir yıl boyunca 416 imlâ meclisinde hadis rivayet etmiştir.5

İmlâ meclisinde üç temel şey yapılır: Hadis yazdırılır, tahrîci yapılır ve şerh edilir. Bu üç işin de kendi içinde zorlukları vardır, ayrıca muhaddisin imlâyı hafızasından yaptırması daha makbul görülmüştür; bu sebeplerden ötürü imlâ meclisinde hadis rivayet etmek ancak büyük muhaddislerin altından kalkabildiği, zor bir iştir. Ancak, ârif muhaddisin imlâ ile hadis rivayet etmesi güzel görülmüştür; bu, muhaddise büyük itibar sağlar. Zira imlâ ile rivayet, hadis rivayet metotları içerisinde mertebesi en yüksek olandır. Muhaddis, imlâ ettiği şeyi yazdıracağından ve tahrîcini yapacağından ötürü derse donanımlı olarak gelir, rivayet edeceğine iyice vâkıf olur. Şerh için de detaylıca düşünmüş, zihnen hazırlanmıştır; zira hitap edeceği kitle, yalnızca ilmî altyapısı olan kimselerden oluşmamaktadır ve hadisin yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek şekilde şerh edilmesi oldukça önemlidir. Muhaddis, hadisleri seçerken de bu minvalde, kafa karışıklığına sebep olmayacak, senedi âlî, metni kısa olan hadisleri tercih eder. Eğer meşguliyet gibi sebeplerle, tahrîci tek başına yapmakta zorluk çekerse, bu konuda diğer hadis âlimlerinden veya güvenilir talebelerinden de yardım alabilir. İbn Hacer el-Askalânî (852/1449), Irakî’nin dersi için bu şekilde araştırma yapıp not hazırlamış talebelerdendir. İmlâ meclisinin sonunda, öğrencilerin yazmış olduğu metinler kontrol (mukabele) edilir; böylelikle hadisi yazan kişi de, gerek hocanın vurguları, gerek yazdıklarının incelenmesi sayesinde, duyduğu ve yazdığı hakkında emin olur. Eğer talebe imlâ meclisinde yazmış olduğu metni hocaya okursa yahut hoca ona okursa, o yazı hakkında gaflet/hata şüphesi tamamıyla ortadan kalkmıştır denebilir.6
İmlâ meclisinin hocasına “mümlî”, eğer dinleyiciler çok kalabalıksa hocanın söylediklerini kalabalığa iletmekle vazifeli olarak bulunan, mikrofonvârî işlev gören görevlilere ise “mübelliğ/müstemlî” denir. “Müstemlîlerin pîri Hz. Ali’dir” derler.7 Çünkü o, veda hutbesinde Efendimiz Muhammed Mustafa’nın (sav) söylediklerini insanlara aktarmıştır. Hocanın söylediklerini tekrar edeceği için mübelliğin sesi gür ve güzel, Arapçası kuvvetlilerden olması makbuldür, hadisleri hatasız iletmesi için hadis ilmine vâkıf olması da önem taşır. Bu yüzden müstemlîler genellikle hocanın en ziyade güvendiği talebelerden seçilirler. Müstemlînin, dinleyicilerin onu görebilmesi için yüksekçe bir yerden istimlâ eder halde olması gerekir. Eğer böyle yüksek bir yer bulamazsa, ayakta durmalıdır.8
İmlâ dersleri, genellikle haftada bir gün, salı veya cuma günleri yapılır, cuma günleri mescid-i şerîfte yapılması ise müstahsendir.9 İmlâ meclisini güzel sesli bir kârînin Kur’ân-ı Azîm’den bir bölüm okuyarak açması müstehabdır. Burada umumiyetle A’lâ suresi okutulur, zira bu surede geçen “se’ukri’uke” “fe-zekkir” ve “suhuf” gibi kelimeler ile imlâ arasında alaka kurulur.10 Bunun ardından müstemlî tekrar sözü alır, mecliste sükûneti sağlar. “İşte şeyhimiz olan zâtın şu câmide, şu günde imlâ ettiği meclis” der; böylelikle, hocayı, mekânı ve tarihi beyân eder.11
Ardından, hoca hakkında övgü ve saygı ifadeleri kullanarak onu meclistekilere tanıtır.12 Sonra besmele çeker, hamdele ve salveleyi en güzel şekilde yapmaya gayret eder. Muhaddise döner ve şu gibi sözler söyler:
“مَن ذكرتَ من الشيوخ وما ذكرتَ من الحديث رحمك الله؟”
“Bu hadisi kimden rivayet ettin? (Sana kim söyledi, yani hocaların kim?) Hangi hadisi rivayet ettin? (Allah sana rahmet etsin.)13
Yahya b. Eksem el-Kâdî (242/857) der ki, “Kazâya nâil oldum, kâdı’l-kudât oldum. Vezîr oldum, oldum, oldum. Müstemlînin ‘ما ذكرت رحمك الله؟ (ne söyledin, Allah sana rahmet eylesin)’ sözünden duyduğum haz ve meserreti hiçbirinden duymadım.”14
Mümlî de buna cevaben derse başlar, isnâdları, hadisleri ve âsârı söyler. Sonra rivayet ettiği hadisin garîbini tefsir eder. Ardından, hadisle ilgili dilediği birtakım ek kaideleri hadisin durumuna göre uzun uzun açıklar.15 İmlâ dersini bitirirken de muhaddis, zühd ve âdâb ile ilgili insanların şevkini artıracak hikâyeler, fıkralar anlatır yahut şiirler okur; bunları da isnâdlarıyla birlikte rivayet eder.16
Hadisleri yazacak kişi Hz. Peygamberin sünnetine uymalı, mütevazı ve ağır başlı olmalıdır. Meclise erken gelmeli, önceden gelenleri rahatsız etmeden oturmalı ve hocasına karşı saygılı olmalıdır. Hadisi yazacak talebeler mümlînin önünde oturur, hadisi doğrudan hocadan duyarak yazar, müstemlînin tekrarı sırasında da gerekli düzeltme ve noktalamaları yaparlar. Hadis yazılmaya başlanacağında, başa besmele, besmelenin altındaki satıra da kendisinden hadis yazılacak hocanın tam adı kaydedilir.17 Ardından müstemlînin hocasını tanıtırken kullandığı vasıflar, zikrettiği tarih ve mekân, hangi hadisleri kimlerden rivayet edeceğine dair sorularına mümlînin verdiği cevaplar yazılır. Böylelikle, talebeler sadece hadisleri yazmış olmazlar, imlâ meclisinin niteliklerini de içeren bir nevi kayıt hazırlarlar.18
Zeynüddîn Irâkî (806/1404), İbnü’s-Salâh eş-Şehrezûrî’den(643/1245) itibaren uzunca bir süre ihmal edilmiş olan hadis imlâ meclislerini yeniden canlandırmıştır.19 Onun, hicri dokuzuncu asrın başlarında yeniden İslâm toplumuna kazandırdığı bu dersler, zaman zaman çeşitli sebeplerle kesintiye uğramakla birlikte dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir.20
Dönem Kahire’sinin en meşhur mümlîsi ise Irâkî’nin talebesi İbn Hacer’dir (852/1449), vefatına kadar bin yüz elli hafta hadis imlâ etmiştir. İbn Hacer’in vefatı sonrası imlâ meclisleri eski canlılığını kaybetmiştir, onu müteakiben yapılan dersler onun dersleri kadar rağbet görmemiştir. İbn Hacer’in talebesi Sehâvî (902/1497) yaklaşık on iki sene kadar imlâ etmiş, ancak talebelerinin dersin hakkını yeterince vermediğini söyleyerek ders vermeyi bırakmıştır. Suyûti (911/1505), Sehâvî’nin yaptığı dersleri imlâ dersinden saymamış ve derslerin İbn Hacer’in vefatını takip eden on dokuz sene boyunca kesintiye uğradığını söyleyerek yirmi üç yaşında bir talebe iken imlâ etmeye başlamıştır. Derslerine Kahire’de görülen vebâ salgını nedeniyle ara vermiş, çeşitli sebeplerle zaman zaman yeniden meclis tertip etmiştir.21 Dokuzuncu asrın sonlarına doğru, dersler kademeli olarak azalmış, bu dersleri düzenleyen son muhaddislerin de vefatıyla tamamen sonlanmıştır. İslâm toplumunun hadis bilgisinin beslendiği22 bu meclislerin, araya giren asırların ardından yeniden canlanabilme hususiyetini göz önünde bulundurarak, Cenâb-ı Hakk’tan asrımızın mümlîlerinin önünü açmasını niyâz ediyoruz.
*Bu yazının hazırlanması sürecinde sorularıma sabırla verdikleri cevaplarla, kaynak ve fikir destekleri ile katkı sağlayan kıymetli hocam Halit Özkan’a ve fakültemiz öğrencileri Fatih Doğan ve Rıdvan Talha Yücedağ’a teşekkürlerimi sunuyorum.
Dipnot
1 Hadis meclislerine yetişebilmek için bazen böyle davrananlara dair bk. Çakan, Hatîb Bağdâdî’ye Göre Hadis Öğrenimi, s. 41.
2 Çakan, Hatîb Bağdâdî’ye Göre Hadis Öğrenimi, s. 63.
3 “Basralı meşhur hadis hafızı Ebu Müslim el-Keccî’nin (ö. 292/904) imlâ meclislerinde hadisleri yazanların sayısının, sadece dinlemek için gelenler hariç 40.000 civarında olduğu zikredilmektedir.” Bk. Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s. 125.
4 Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s. 131.
5 Kandemir, “Irâkī, Zeynüddin”.
6 Nevevî, İrşâdu Tullâbi’l-Hakâik, 140. ; Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s. 126-128.
7 Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s. 126.
8 Nevevî, İrşâdu Tullâbi’l-Hakâik, 140.
9 İzmirli İsmâil Hakkı, Hadis Tarihi, s. 207-208; Hangi âlimlerin derslerini Salı hangilerinin Cuma günleri yaptığını görmek için bk. Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s. 125.
10 Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s. 126.
11 İzmirli İsmâil Hakkı, Hadis Tarihi, s. 207-208.
12 Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s. 126. ; Hz. Ali “yağcılık ve hased mü’min ahlâkından değildir. Ancak bunlar ilim öğrenmek için kullanılabilir” demiştir. (İbn Abdilberr, Câmiu beyâni’l-ilm, I, 131), alıntılayan: Çakan, Hatîb Bağdâdî’ye Göre Hadis Öğrenimi, s. 70.
13 Nevevî, İrşâdu Tullâbi’l-Hakâik. 141. ; İzmirli İsmâil Hakkı, Hadis Tarihi, s. 207-208.
14 bkz. Müellifin notu, İzmirli İsmâil Hakkı, Hadis Tarihi, s. 208.
15 İzmirli İsmâil Hakkı, Hadis Tarihi, s. 207-208.
16 Nevevî, İrşâdu Tullâbi’l-Hakâik. 142.
17. Aydınlı, “Edebü’l-İmlâ’ Ve’l-İstimlâ’”.
18. Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s. 126.
19. Kandemir, “Irâkī, Zeynüddin”. ; Irâkî’den önce de imlâ meclislerini canlandırmaya yönelik bir gayretin bulunduğuna dair bir diğer görüş için bknz. Özkan, Halit. Memlüklerin Son Asrında Hadis, s. 129.
20.-21. Özkan, Halit. Memlüklerin Son Asrında Hadis, s. 124-135.
22. Özkan, Halit. Memlüklerin Son Asrında Hadis, s. 125.
Kaynakça
AYDINLI, ABDULLAH. “EDEBÜ’l-İMLÂ’ ve’l-İSTİMLÂ’”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/edebul-imla-vel-istimla (18.04.2020).
ÇAKAN, İsmail L. Hatîb Bağdâdî’ye Göre Hadis Öğrenimi, İstanbul: Erkam Yayınları, 1991.
HAKKI, İzmirli İsmâil. Hadis Tarihi, İstanbul: Dârulhadis Yayınları, 2002, s. 207-208.
KANDEMİR, M. YAŞAR. “IRÂKĪ, Zeynüddin”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/iraki-zeynuddin (26.03.2020).
NEVEVÎ, Ebu Zekeriyya, İrşâdu Tullâbi’l-Hakâik: Darü’s-Selam, haz. Dr. Nureddin Itır, Kahire 2013, s. 140-142.
ÖZKAN, Halit. Memlüklerin Son Asrında Hadis, İstanbul: Klasik Yayınları, 2012, s. 124-135.