Alıntı

Başka Bir “Akademik Üslup”

Birkaç gündür twitterda gündem olan “akademik üslup” tartışmasına, Zübeyir Nişancı hocamız meselenin diğer yüzünden baktıracak bir hatırasını twitter hesabında paylaşarak temas etti. Paylaşıldıktan sonra kaybolup gitmesini bir nebze olsun engellemek için bu zinciri sizlerle derli toplu bir şekilde paylaşmak istedik. Buyurunuz:

Size bir Öğretmen/hoca hikayesi anlatayım, kendi karşılaştıklarımdan. Bugünlerde hoca-öğrenci ilişkisi çok konuşuldu ona da dolaylı temas ederiz. Vurgulayacağım temalar “cesaretlendirme/ileri sürme”, “destek” ve “hiyerarşi kurmama” olacak. Buyurun.

Yıl 2004, Cynthia Woolever isminde bir hoca yüksek lisansımın ilk senesinde beni 300 bin kişi ile yapılan bir araştırmaya veri analizlerini yapmak üzere asistan olarak almıştı.

Resim

Ben az buçuk istatistik biliyorum. Ama kodlama ve syntax yazma bilmiyorum. Daha doğrusu istatistikte kodlama olduğundan haberim yok işe girerken. İşin içinde kod olduğunu öğrenince başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor, ben bu işi neden aldım diye. Bir deneyeyim diyorum.

Başlıyorum yavaştan syntax çalışmaya. Hoca bunu farkediyor. Bir gün bana elinde bir paketle geldi. Bak sana bir hediye aldım. Açıyorum SPSS de orta seviye syntax yazma rehberi. Hoca imzalamış. Bana nazikçe yol gösteriyor. Ama aynı kitabı ben ondan önce sipariş edip almışım.

Ben de imzalayıp benim kopyamı ona verdim.

Ücretim saatlik ödeniyor. Hoca bana konferansta sunum yapmak be bitirme ödevin için bizim datayla çalış saatlerini de projeye yaz diyor. Ben bu vesileyle veri analizinde daha esnek çalışıp eksiklerimi kapatma fırsatı buluyorum.

Eşitsizlik ölçümlerine merak salıyorum. Kullandığımız program (SPSS) bir eşitsizlik endeksi olan GINI katsayısını hesaplamıyor. Ben oturup hatta günlerce uğraşıp GINI formülünü SPSS syntax ına dönüştürüp bitirme ödevimde kullanıyorum. Ona ayırdığım vakit Cynthia’nın desteğinden.

Resim

Bir gün hocanın odasına toplantıya gidiyorum. Hoca oturuyor ben ayaktayım. Sen niye oturmuyorsun sürekli ayaktasın diyor. Ben de biz öyle alıştık hoca izin vermeden oturmayız diyorum. Bundan sonra lütfen sormadan otur, ben sen ayakta diklince daha çok rahatsız oluyorum diyor.

Projenin geleni gideni çok oluyor. Onların yanında beni cesaretlendirici şeyler söylüyor övüyor. Gelenlerin bazılarını sırf cesaretim artsın diye bana yönlendiriyor. Yazdığım ödevleri ders hocam olmasa da okuyor feedback veriyor. Sözlü olarak yazım teknikleri öğretiyor.

Projenin bir kitapçığı çıkıyor. Girişinde proje yürütücüleri vs. nin karikatürümsü çizimleri yer alıyor. En sağdaki kafasında kalemli “kazak giyinen” ben oluyorum. Hocanın yönledirmesiyle öyle çizilmiş çünkü o zamanlar kazak çok giyerdim. Şimdi yelek giyiyorum daha çok.

Resim

Konferans’a sunuma gideceğiz gitmeden önce bana “ben şimdi sunumumu sana yapayım bak eksikleri var mı” diyor bana sunum yapıyor. Sonra aynısını bana yaptırıp feedback veriyor. Doktora başvurularımda başvuru mektubuma yardım ediyor.

Resim

Birgün bana doğum günün neydi diyor. Ben de “valla hocam bilmem ki, harman zamanı doğmuşum, Münibe hanımın vefatından 20 gün önceymiş” diyemiyorum. Yaklaşık olarak duyduklarıma binaen Eylül’ün 12’si diyorum. Gel zaman git zaman bir gün bana Cuma enstitüsüye gelecek misin diyor.

Ben de belki gelirim diyorum. Gelsen iyi olur burda hocalarla toplanacağız diyor. Ben gitsem mi diye düşünüp son anda gidiyorum. Hocalar oturmuş masanın etrafında ben girer girmez hepsi yüzüme bakıyor. Ben şaşırıyorum. Masanın üstündeki pastayı görüyorum.

Olayın benle ilgisi olduğunu anlıyorum ama alakayı kurmam biraz daha zaman alıyor. Kendimi toparlayıp şaşkın şaşkın teşekkür ediyorum. Hayatımda kutladığım ilk ve tek doğum günüm oluyor.

Hoca başka zamanlarda da bana küçük hediyeler alıyor. Mesela bu saat onun hediyesi, hala saklıyorum.

Resim

Doktoraya gittikten sonra bile proje paralarıyla onun veri setini kullanarak sunum yapmak üzere konferans katılım ücretlerimi karşılıyor. Yıllar sonra Türkiye’de bir felaket vs. olsa soruyor sen iyi misin diye. Bana sen artık benim oğlumsun diyor.

Özetim şudur, bir öğretmenim olarak Cynthia Woolever iyi işler yapmamı kendi çocuğunun iyiliğini ister gibi hiyerarşi kurmadan yaptığı işlerin aynısını bana yaptırarak bana çok destek oldu. Master’ım, sayesinde bazı yönleriyle doktoradan bile verimli geçti.

Keşke biz de öğrencilerimize aynısını yapabilsek. Cynthia’nın bize sunabildiği desteği sağlayacak imkanlarımız ve isteğimiz olsa. Bunu hak eden binlerce öğrenci var bu ülkede. Hiç değilse takıntılarımızla öğrencilerin hevesini kırmasak. Tembelliğimizle kötü örnek olmasak.

Oysa hocalarını gözlerinde büyütmeleri beklenen, değişik vesilelerle cesaretleri törpülenen ne çok insan var. Halbuki öğrenmenin -kanaatimce- en iyi yollarından biri “oyun” yani rol taklidi. Öğrencisine rol taklidi izni vermeyen bence hocalık işini bir daha düşünmeli.

Bilvesile Boğaziçi’nde bize Araştırma Metotları, İstatistik ve Data Analizi derslerini çok güzel veren hala o derslerinden çok şeyi hatırlayıp kendi derslerimde kullandığım, yukarda bahsettiğim işe ondan öğrendiklerimle başladığım Işık Aytaç hocamı da hürmetle yad etmek isterim.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: