Alıntı

“Çalışmanın sıkıntısına tahammül etmeyen, bilginin tadını alamaz. Zahmet çekmeyen, muvaffak olamaz.”

İbn Ebî Usaybi‘a (ö. 668/1269), ʿUyûnü’l-enbâʾ fî ṭabaḳāti’l-eṭıbbâʾ adlı tabakât kitabında, 12. yüzyılda yaşamış ve daha çok tıp, felsefe ve mantık alanlarında temayüz etmiş bir âlim olan Abdüllatîf el-Bağdâdî’nin (ö. 629/1231) kendi notlarından da uzun alıntılar yaparak, onun tahsil hayatı ve hocalık kariyerine dair önemli bilgiler vermektedir. Bu bilgiler, klasik dönemde bir talebenin geçtiği eğitim merhaleleri, ulemânın konumu ve hocalık kariyeri hakkında fikir edinmek için çok değerli olmanın yanında, bir ilim talibinin kendisine ders çıkarabileceği pek çok hususu da barındırmaktadır. Aşağıda alıntıladığımız kısım, Abdüllatîf el-Bağdâdî’nin öğrencilerine tavsiyelerini içermektedir. Bu metnin yazıldığı dönemden bugüne ilim tahsil metotları ve hoca-talebe ilişkisine dair bazı noktalar değişmiş olsa da, ilmin değeri, ilim adamının vakarı ve “Niçin ilim tahsil edilir?” sorusuna verilen cevaplar değişmez ilkeler olarak günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.  Bütün ilim taliplerinin istifadesine sunuyoruz. Fatih Doğan alıntıladı. [1]

 “Her gece yatağına yattığın zaman kendini hesaba çekmeli, gün boyunca yaptığın iyilikler için Allah’a şükretmeli, yaptığın kötülükler için ondan af dilemeli ve onları bir daha yapmamaya karar vermelisin. Sonra da ertesi gün yapabileceğin iyilikleri düşünmeli ve bu konuda sana yardım etmesi için O’na dua etmelisin.

Anlama kabiliyetin ne kadar iyi olursa olsun, ilimleri herhangi bir yardım almaksızın yalnızca kitaplardan öğrenmemeni tavsiye ederim. Öğrenmek istediğin her ilim için hocalara başvur. Eğer başvurduğun hoca sınırlı bir bilgiye sahipse, ondan daha üstün bir başkasını bulana kadar onun verebileceği her şeyi al. Ona saygı ve hürmet göstermelisin. Eğer sahip olduğun dünyevî servetten ona bir şeyler vermeye gücün yetiyorsa bunu yap. Buna gücün yetmiyorsa, o zaman güzel söz ve övgülerle ona bir karşılık vermeye çalış.

Bir kitap okurken, onu ezberleyebilmek için elinden gelen tüm çabayı sarf et ve onu çok iyi kavra. O kitabın bir anda kaybolduğunu düşün. Bundan hiç etkilenmemeli ve onsuz yapabilmelisin. Bir kitap üzerinde çalışırken kendini tümüyle ona ver, başka bir kitapla ilgilenme, okuduğun kitaba ayırmayı düşündüğün zamanı bir başkası için harcama. Aynı şekilde, iki ilmi bir arada öğrenmeye çalışma; bir iki yıl ya da ne kadar gerekiyorsa düzenli olarak yalnızca bir ilimle ilgilen, onu hallettikten sonra diğerine geç. Fakat bir ilmi öğrendiğin zaman onu bir kenara bırakabileceğini de zannetme. Aksine, onunla ilişkini sürdürmelisin ki, o konudaki bilgilerin zayıflamasın ve daha da gelişsin. Bunun yolu da, sürekli hatırlayarak ve ezberden tekrar ederek o bilgileri canlı tutmaya çalışmaktır. Eğer o konuya yeni başlayan biri (mübtedi) isen sesli okuyarak, sesli çalışarak ve arkadaşlarınla karşılıklı müzakere ederek, eğer eğitimi tamamlamış bir âlim isen ders vererek ve kitap yazarak bunu yapabilirsin. Bir ilmi öğretme ya da o ilim hakkında münazara yapma görevini üzerine aldığın zaman, onu bir başka ilimle karıştırma. Çünkü her ilim kendi başına yeterlidir ve başkalarına ihtiyaç duymaksızın var olabilir. Bir ilim için bir başka ilme müracaat etmen, o ilmin konularını inceden inceye tetkik etme konusundaki başarısızlığını gösterir; tıpkı iyi bilmediği bir dil için başka bir dilden yararlanan kimse gibi.

İnsan tarih kitaplarını okumalı, geçmişte yaşamış insanların hayatlarını (siyer) ve milletlerin tecrübelerini tetkik etmelidir. Bu sayede, sanki kısa ömrünü geçmişte yaşamış toplumlarla birlikte geçirmiş, onlarla çok yakın ilişkiler kurmuş ve onlar arasındaki iyilerle kötüleri tanımış gibi olacaktır.

Davranışlarında asr-ı saâdeti (es-sadru’l-evvel) örnek almalısın. Bu yüzden, Peygamber’in (s.a.v.) hayatını oku, fiil ve davranışlarını incele, onun izinden yürü ve onu taklit edebilmek için elinden gelen çabayı sarf et. Yeme-içme, giyim-kuşam, uyuma ve uyanma, hastalık ve tedavi, eğlence ve güzel kokular kullanma gibi konularda onun alışkanlıklarını, Rabbiyle, eşleriyle, dostlarıyla ve düşmanlarıyla kurduğu ilişkileri öğrendiğin ve öğrendiklerinin az bir kısmını bile uyguladığın zaman, çok huzurlu bir insan olacaksın.

Nefsini çok suçlamalı, ondan hoşnut olmamalısın. Düşüncelerini âlimlere ve onların eserlerine arz ederek tenkit etmeli, acele etmekten kaçınmalı ve teennî ile hareket etmelisin. Kibirden kaçınmalısın, çünkü kendini beğenmek ayağını kaydırır, dik başlılığa düşmene sebep olur. Âlimlerin kapısına gidip gelerek alnı terlemeyen fazilette derinleşemez, âlimler tarafından kınanmayan, insanların hürmetine muhatap olamaz ve âlimlerin eleştirilerine muhatap olmayan, kendisini kabul ettiremez. Çalışmanın sıkıntısına tahammül etmeyen, bilginin tadını alamaz. Zahmet çekmeyen, muvaffak olmaz.

Çalışman ve fikrî faaliyetin sona erince, özellikle yatma vaktinde, dilini Allah’ın zikriyle ve ona hamd ile meşgul et ki, ruhun ona doysun, hayalin onunla dolsun ve uykunda bile onu an.

Dünya işleri sebebiyle sevinip mutlu olduğun zaman, ölümü, hayatın faniliğini ve nice hayal kırıklıklarıyla dolu olduğunu hatırla. Seni üzen bir durumla karşılaştığın zaman, “Biz Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz” de. Gafletle bir şey yaptığın zaman istiğfar et. Ölüm düşüncesini gözünün önünden ayırma, ilim ve zühdü ahiret azığı yap.

Allah’a itaatsizlik yapmak istersen, bunu yapmak için O’nun seni göremeyeceği bir yer ara. Fakat bil ki, kulunun yaptıklarını gören gözler olarak insanlar ona hizmet etmektedirler ve Allah gizlemeye kâdir olsa bile kulundaki güzellikleri ve çirkinlikleri insanlara gösterir. Her kulun içindeki benlik Allah’a aşikârdır ve Allah da onu kullarına aşikâr eder. Öyleyse sen de içindeki benliği (bâtın) dışındakinden (zâhir) daha iyi hale getirmeye ve kimsenin bilmediği özel hayatını toplum içindeki hayatına göre daha temiz hale getirmeye özen göster.

Bu dünya sana sırtını dönerse sakın şikâyet etme. Çünkü sana ilgi ve alaka gösterecek olsa, seni fazîletleri elde etmekten alıkoyacaktır. Zengin bir kimsenin ilmin derinliklerine dalması az rastlanan bir durumdur. Bu ancak, çok onurlu olması ya da ilmi elde ettikten sonra zengin olması halinde mümkün olabilir. Ben, bu dünyanın ilim peşinde koşan kişiye yüz çevireceğini söylemiyorum. Aksine o, dünyaya yüz çevirmelidir. Çünkü onun her türlü çabası ilim içindir, dünyevî şeylere ayıracak zamanı yoktur. Dünyevî şeyler ancak hırsla elde edilebilir, onları elde etme yollarına ve araçlarına çok kafa yormak gerekir. Dünya, sebeplerine sarılmayan kişinin ayağına gelmez. Ayrıca ilim peşinde koşan kişi, bayağı işlerle, değersiz menfaatlerle ve bin bir türlü ticaretle uğraşmayacak kadar, kendisini zenginlerin yanında küçük duruma düşürmeyecek ve huzurlarına girebilmek için kapılarında beklemeyecek kadar şereflidir. Bir arkadaşımın bununla ilgili olarak şöyle bir beyti vardı:

İlimlerin peşinde iştiyakla koşan kişi,

Dünya kazancının hırslı bayağılığından ilimlerin şerefi sayesinde korunur.

Bu dünyaya ait şeyleri elde etmek için başvurulacak her türlü yol; boş zaman, kabiliyet ve yoğun bir çaba ister. Çalışmalarına kendisini vermiş bir öğrenci, bunların hiçbirisine güç yetiremez. Fakat elinde dünyayı elde etmesine yarayacak araçlar olmaksızın, dünyanın onun ayağına gelmesini bekler. Yani kendisi gerektiği gibi dünya için çaba sarf etmeyecek ama dünya onun peşinden gelecektir. Böyle düşünmesi haksızlık ve insafsızlıktır. Ancak öte yandan, bir kimse bir ilme hâkim olur ve o alanda meşhur olursa, insanlar her taraftan etrafını sarar, kendisine pek çok makam teklif edilir, böylece dünya ayağına gelmiş ve şerefini feda etmeksizin dünyayı elde etmiş olur, şerefi ve dindarlığı temiz kalır.

Bil ki ilim, sahibinin üzerinde onu belirgin hale getiren bir iz ve hoş bir koku bırakır, onun üzerinde dikkatleri çeken bir aydınlık ve nur oluşturur; tıpkı yeri gizlenemeyen ve ne sattığı herkesçe bilinen bir misk tüccarı ya da gecenin zifiri karanlığında el feneriyle yürüyen bir adam gibi. Dahası ilim adamı nerede ve hangi durumda olursa olsun ilgi ve itibar görür; çevresinde daima kendisine ilgi duyan, onun yanında onunla birlikte olmaya çalışan ve ona yakın olmaktan mutlu olan insanlar toplanır. Şunu da bil ki, ilim yavaş yavaş damlayarak birikir ve sonra bitkinin büyümesi ya da kaynak suyunun fışkırması gibi birden fışkırmaya başlar, toplumdan topluma, ülkeden ülkeye intikal eder.[2]


[1] Bu paragraf ve alıntıladığımız metin, George Makdisi’nin Ortaçağ’da Yüksek Öğretim: İslâm Dünyası ve Hıristiyan Batı adlı kitabından derlenmiştir.

[2] Vurgular bize aittir.


1 yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: