Genel

Kuran’dan Dua Sahneleri- I

Şüphesiz Kuran-ı Kerim inananların en yüce kitabı ve en sıcak sığınağıdır. Modernite sonrası sürekli derinleşen birey-kutsal arasındaki kriz, kimliklerini dini değerler üzerinde kurma arzusunda olanların gün geçtikçe çözmeye güç yetiremeyeceği bir hal almaktadır. Kula yakışan yine çareyi O’na sığınmada aramasıdır. Bu serimizde Kuran-ı Kerim’de geçen duaları sizlerle paylaşıyoruz. Muhammed Enes Akdemir derledi.

Bir insanın Allahu Teâla tarafından muhatap alındığının, onun katında kadru kıymetinin olduğunun en büyük nişanesi; yine Allah’ın, kullarına bahşettiği dua nimetidir. Öyle ki Allah, Furkan suresinde:  Resulüm! De ki: Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin. der. Bir hadisi şerifte ise duanın, biz müminlerin silahı olduğu vurgulanır. Yani dua, zorluklara karşı direnmemize ve onlara göğüs germemize vesile olan Allah’tan bizlere bir lütuftur. Bizler de sizler için Kuranı Kerim’de geçen duaları ve bunun yanında Allah’ın bazı has kulları ile Allah arasında geçen dua sahnelerini sizler için derledik.    

Aslında Kuran-ı Kerim’in ilk suresi olan Fatiha suresi başlı başına bir dua üslubun sergilendiği suredir. Öyle ki Allah, bu sure vesilesiyle biz kullarına bir duanın nasıl yapılması gerektiğini önümüze serer. Sure, evvela Müslümanlara duanın kabul makamının tasvirini çizer. Bizlere duanın kime olduğunu ve aslında ondan istediklerimizin, o âli makamın hudutsuz mülkünden bir zerreyi bile temsil edemeyecek kadar olduğunu anlatır.

Fatiha suresi evvela: Hamd, âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur, lafzı celili ile başlar. Yani istemeden evvel bir durmamızı ve mevcut halimizi aklımıza getirmemizi ister.  Böylece hemen ilk ayet ile bazı sınırlar koyulur. Fatiha suresi bu ayeti ile adeta bizlere: “Biraz sonra sende olmayan bir şey benden isteyeceksin ama evveliyatında verdiklerimi unutup duanda şekvaya dalma, o bahşettiğim onca rızkı göz ardı edip asi olma” der gibidir. Ayette Bir hakikate doğru yönlendirme vardır. Hamdin sahibine doğru bir yönlendirme. Böylelikle bizden ilk olarak duada hamd etmemizi ister.

Sure ilerledikçe bize, duanın kabul makamının tasvirini çizmeye devam eder. Allah, yine kendisinin bizlere bildirmesiyle, dua esnasında kiminle muhatap olduğumuzu hatırlatır ve bunun yanında dua ederken kime hamd ettiğimizi ve birazdan kimden isteyeceğimizi bir cümlede özetler. Lakin Allahu Teala, o cümleyi öyle bir kurar ki, eğer ayette biraz tavzihe başvurulursa, içinde adeta nisan yağmurları gibi yağacak hikmetleri barındıran hususiyetleri tek bir satırda özetler: (O Allah) Rahman ve Rahim’dir.

Fatiha suresi, bugün bizim dar manada anladığımız ve genellikle bizim yaptığımız biçimdeki duaya geçmeden evvel bir hatırlatma daha yapar: Ödül ve ceza gününün tek hâkimi. Adeta dua edecek kişiyi şöyle bir kez daha tutar ve sarsar yakasından. Kimden istiyorsun hatırla ve neyi istiyorsun dikkat et. O ayet öyle bir konuşur ki: Ben Allah’ım. Ben: Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah’ın her şeye gücü yeter olan Allah’ım. Benden öylesini isteki seni cennetime nail edecek ve cehennemden beri kılacak olsun. Ve böylelikle sure, en son ikazını ise (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz, ayeti ile dile getirir.

Bütün bu yol gösterişler ve uyarılardan sonra Fatiha suresi asıl dua kısmına geçer. Lakin evveliyatında bir yığın hatırlatma ve duanın samimi olması için bir siret belirler. Böylece bizlere: Bizi dosdoğru yola ilet. Nimetine erdirdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların yoluna da, doğrudan sapmışların yoluna da değil! dualarını öğretir. Allah, şanı ne yücedir ki; biz kullarına edeceğimiz duayı bile lütfu kereminden bahşeder. Öyle ki yerlerde ve göklerde her şeyi bilen Allah tarafından başka hiç kimse ona layık duayı bize ihsan edemez. Bunu en güzel ifade eden ise merhum müfessir Elmalılı Hamdi Yazır’dır. Kaleme aldığı tefsirinin başında: Sen duyurmazsan ben duyamam, sen söyletmezsen ben söyleyemem, sen sevdirmezsen ben sevemem. Sevdir bize hep sevdirdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini. der.

  • Bakara Suresi:

Hacca mahsus ibadetlerinizi bitirdiğinizde de, atalarınızı andığınız gibi, hatta daha canlı bir şekilde Allah’ı anın. Ama insanlardan öyleleri vardır ki, “Ey rabbimiz! Bize bu dünyada ver” diye dua ederler. Böyle bir kimsenin âhiretten hiç nasibi yoktur. (200. ayet)

İnsanlardan öyleleri de vardır ki, “Ey rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver, öteki dünyada da iyilik ver; bizi cehennem azabından koru” derler. (201. ayet)

Allah’ın elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. “O’nun elçileri arasında ayırım yapmayız” ve “İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz rabbimiz, gidiş sanadır” dediler. (285. ayet)

Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz; lehinde olanı da kendi kazandığıdır, aleyhinde olanı da kendi kazandığıdır. Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri üzerimize yükleme! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur! Sen bizim sahibimiz ve yardımcımızsın; artık inkârcı topluluğa karşı bize yardım et! (286. ayet)

  • Ali İmran Suresi:

                Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi eğriltme, bize tarafından bir rahmet bağışla. Hiç kuşku yok, lütfu en bol olan yalnız sensin. (8. ayet)

                Rabbimiz! Muhakkak sen insanları geleceğinde asla şüphe olmayan bir günde toplayacaksın. Şüphesiz Allah sözünden dönmez. (9. ayet)

                (Bu nimetler) “Ey rabbimiz! Biz gerçekten iman ettik, günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru” diyenler, sabredenler, doğruluktan şaşmayanlar, huzurda boyun bükenler, hayır yolunda harcama yapanlar ve seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyenler (içindir). (16.-17. ayetler)

                Onların sözü şunu demekten ibaretti: “Rabbimiz! Günahlarımızdan ve işimizdeki aşırılıklardan ötürü bizi bağışla, sebatımızı arttır, kâfir topluluğa karşı bize yardım et!”  Bu yüzden Allah onlara dünya nimetini ve âhiret nimetinin de güzelini verdi. Allah işini güzel yapanları sever. (147.-148. ayetler)

                Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı oluşunda aklıselim sahipleri için elbette ibretler vardır. Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru! Rabbimiz! Sen kimi ateşe sokarsan hiç şüphe yok onu rezil etmiş olursun. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur. Rabbimiz! Doğrusu biz ‘Rabbinize inanın!’ diyerek, imana çağıran bir davetçiyi işitip iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi sil ve bize iyilerin ölümünü nasip et. Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığıyla bize vaad ettiklerini ver bize; kıyamet gününde bizi rezil etme. Sen asla sözünden caymazsın.” ( 190-194 ayetler)

  • Araf Suresi:

(Buyuruldu ki:) “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz şeyden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz.” Derken şeytan, kapalı olan avret yerlerini birbirine göstermek için onlara fısıldayıp kafalarını karıştırdı ve “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” dedi. Onlara, “Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim” diye de yemin etti. Böylece ikisini de ayartmış oldu. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara, “Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylemedim mi?” diye seslendi. Dediler ki: “Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” (19.-23. ayetler)

                Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez. Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkuyla ve ümitle dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır. (55.-56. ayetler)

                Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. “Âlemlerin rabbine, Mûsâ ve Hârûn’un rabbine iman ettik” dediler. Firavun dedi ki: “Ben size izin vermeden ona iman ettiniz öyle mi? Şüphe yok ki bu, halkını şehirden çıkarmak için orada kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında göreceksiniz!” “Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım!” Onlar, “Biz de rabbimize dönmüş oluruz” dediler; “Sen, rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandık diye, sırf bu yüzden bizden intikam alıyorsun. Ey rabbimiz! Bize sabırlar ver ve müslüman olarak canımızı al!” (120.-126. ayetler)

                Mûsâ, “Ey rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine garkeyle! Sen merhametlilerin en merhametlisisin” dedi. (151. ayet)

                Mûsâ tayin ettiğimiz vakit ve yerde bulunmak üzere kavminden yetmiş adam seçti. Onları o müthiş deprem yakalayınca Mûsâ dedi ki: “Ey rabbim! Dileseydin onları ve beni daha önce helâk ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir; onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velîmizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin. Bize bu dünyada da âhirette de iyilik yaz! Şüphesiz biz sana yöneldik.” Allah buyurdu ki: Azabıma dilediğimi uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır; ayrıca rahmetimi Allah korkusu taşıyanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım. (155.-156. ayetler)

                En güzel isimler Allah’ındır; bu güzel isimlerle O’na dua edin, O’nun isimleri hakkında doğru inançtan sapanları kendi başlarına bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını çekecekler! (180. ayet)

  • Yunus Suresi:

                Mûsâ “Ey kavmim!” dedi, “Eğer Allah’a iman ettiyseniz, gerçekten O’na teslim olduysanız, artık yalnız O’na güvenip dayanın.” Onlar da şöyle karşılık verdiler: “Yalnız Allah’a dayanıp güvendik. Rabbimiz! Bizi o zalimler için imtihan aracı kılma! Merhametinle bizi o inkârcılar güruhundan kurtar.” (84.-86. ayetler)

  • Hud Suresi:

            Nûh rabbine şöyle seslendi: “Ey rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin en âdilisin” dedi. Allah buyurdu ki: “Ey Nûh! O senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı iyi olmayan bir iştir. Sakın hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi benden isteme! Ben cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” Nûh dedi ki: “Ey rabbim! Ben, senden hakkında bilgi sahibi olmadığım bir şeyi istemekten yine sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, kaybedenlerden olurum!” (45.-47. ayetler)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: