Genel

“Tarih Türkiye’nin Uygur meselesinde suskunluğunu acı bir şekilde kaydetmeye devam ediyor”

Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Müslümanlarının uğradığı soykırım Müslüman dünyasının da gözü önünde yaşanmaya devam ediyor. Bazı Batı ülkeleri Çin’in işlediği bu suçları kabul etmeye başladı fakat tahmin edilen sebeplerden ötürü birçok İslam ülkesi bu konuda Uygur Müslümanlarından yana tavır alamıyor. Hikayelerini paylaşmak istediğimiz iki Uygur Türkü arkadaşımızla yaptığımız mülakatın ikinci kısmını sizlerle paylaşıyoruz.

Mahmut Zahit Ergün ve Meryem Uysal sordu.


Yurtdışında yaşayan bir Uygur, ailesiyle irtibat kurabiliyor mu? Kurabiliyorsa ne kadar ve nasıl kurabiliyor?

Esedullah: Yurtdışında yaşayan Uygurların çoğu aileleriyle iletişim kuramıyorlar. İletişim kuranlardan bile mesela 2017’de kurmuş birisinin daha sonra  ailesine ikinci kere ulaşamadığını biliyoruz. İletişim kurduktan sonra tutuklananlar da var, halen kuranlar da var. Konuşanlar, WeChat üzerinden konuşmalarını yapıyorlar ama çoğunlukla aileler konuşamıyorlar. Hatta birçok insana bir kere ulaşıyorsun ikinci kere telefonu kapalı, ulaşılamıyor, engelleniyor. Ama çok az kısmının konuştuğunu da biliyorum.

N: Benim daha çok gördüklerim -tabii ki de görüşemeyenler çok vardır- ama ben ve yakın arkadaşlarım normal konuşabiliyoruz. Hatta özellikle bu yakın zamanda, bunu da bir politika, bir oyun gibi görüyorum; ailemle iki senedir WeChat üzerinden konuşurken zaten internet polisleri vardı ve rahat, doğru düzgün hiçbir şeyi anlatamıyorduk; durum böyleyken, bu yakın zamanda 4-5 aydır ailem, annem bana “Niye görüşmüyorsunuz kızınızla, görüşsenize, nasılmış” dediklerini söyledi, bu yüzden annemlerle çok sık güzelce konuşuyoruz. Yanımdaki arkadaşlarımın hepsi de aynı durumda ama bunu da genellemek istemiyorum, çünkü birçok insan ailesiyle hala irtibat kuramıyor.

Esedullah: Evet, ben iki senedir iletişim kurmadım mesela, hiçbir şekilde iletişim kuramadım. Kuramadım derken; babam içeriye alındı, ondan sonra annem bizi aramayın diye haber yolladı. Ondan sonra hiçbir şekilde aramadım annemi, onlar da hiçbir şekilde bana haber göndermedi. Annem bir akraba üzerinden belki bir iki aya arayabilir demişti ama ben anneme bir tehlike gelmesin diye hiçbir şekilde aramadım, iki senedir ne annemle ne babamla konuştum. Dediğim gibi tanıdığım birçok insan var, onlar da hiç konuşmuyorlar.

N: Ben görüştüm, hatta kampa alınan amcalarımla da -yurtdışına çıktığı için alınmıştı- onlarla da görüştüm. Ama her görüştüğümde kamerada evin her köşesinde bayrak vardı, bir evin içinde 3 tane Çin bayrağı vardı, bu çok ilgincime gitti benim. Ama buna rağmen insanlarda şöyle bir tavır vardı “her şey düzelecek”, “her şey iyi şu an”, “merak etmeyin siz de geleceksiniz” diyerek böyle her şeyin burada iyi olduğunu, her şeyin iyileştiğini anlatmaya çalışıyorlar.  Fakat  bunun ideolojik bir oyun ve arkasında da politik bir neden olduğunu düşünüyorum.

Esedullah: Kimse işin aslına vakıf değil. Şu an herkes diyor ki “Çin en büyüktür, Çin gerekirse Amerika’yı bile yener, her ülkeden güçlüdür.” Çin, insanlara bu şekilde öğrettiği için kimse sesini çıkaramıyor. Böylelikle kendisinin en güçlü ülke olduğuna inandırıyor..

Ailelerle konuşuluyor ama rahatça konuşulamıyor, “selamun aleykum”, “inşallah” ve bunun gibi şeyleri diyemiyorsun. İslâmî hiçbir cümle hiçbir şekilde geçmiyor. Sadece “Naber?”, “İyi misin?” deniyor o kadar, çoğu insan okulunu bile söylemiyor. Çok kısa konuşuyor konuşanlar.

Ama Çin’in Doğu Türkistan gündem olduktan sonra bazı aileleri bıraktığına dair duyumlar aldık. Ne kadarını bıraktığını bilmiyoruz ama ailelere arattırıyor, “biz iyiyiz” diye söyleyin diyerek. Çok fazla gündeme geldiği için böyle oldu ama ben bunu güzel bir şey olarak görüyorum; demek ki yurt dışındaki Uygurların yaptığı şeyler biraz da olsa işe yaradı. Fakat Çin, Uygurlardan ne kadarını özgür bıraktı bilmiyoruz, sadece telefonla aratıyorlar, gidin arayın her şey iyileşti deyin diye söyletiyorlar. Sadece Uygurlular değil, Çin de bunun faydasını gördü. Bazı Uygurların aileleriyle görüştükten sonra Çin’e karşı mücadele etmede biraz geri adım attığına da şahit olduk.

N: Ama böyle yaparak bence yurtdışındaki insanların ayaklanmasını ve harekete geçmesini engelliyorlar.

Esedullah: Çin Uygur meselesi kapandı gibi söylemlerle dünya medyasını bu konudan uzaklaştırmaya çalışıyor.

Ben mesela babamın adını Amerika ve Türkiye’de, kampta olan insanların bilgisini toplayan kurumlara verdim. Bu işin peşini bırakmayanlardan bazılarının ailelerini bir şekilde bırakıp “bak anneni bıraktık, babanı bıraktık; sen artık vazgeç, bırak bu işi” “konuşma Çin’e karşı” diyerek insanları susturmaya çalışıyorlar. Bu bazıları üzerinde işe yaradı ama çok da başarılı olamadı. Ben hala burada konuşuyorsam, birçok insan hala konuşuyorsa bizim derdimiz sadece anne babamızı kurtarmak değil; tüm memleketimizi, oradaki milyonlarca insanı kurtarmaktır.

N: İnsanların acıları birleşince onlar birleşebiliyor diye düşünüyorum. Özellikle bu kamp olayında, öncesinde dindar insanlar olsun entelektüel insanlar olsun bir ayrım vardı, ideolojik olarak farklı düşünüyorlardı ama bu toplama kampları olayında herkes içeriye alındığı için farklı kesimlerden birçok insan bir araya gelerek tepki gösterebildi. Ama iki senedir çok da büyük bir değişim olduğunu söyleyemeyiz. Ben bundan sonra çok daha kötüye gideceğini düşünüyorum. Şu an insanlar aileleriyle görüşebiliyorsa bir adım geriye gidecek demektir. Benim ailem şu an dışarıda olduğu için ben ailemi korumak adına hiçbir şey yapamıyorum, korkuyorum. Benim gibi yapan birçok insan da var diye düşünüyorum.

Yurtdışında kendi kültürünüzü yaşamak, yaşatmak, dilinizi korumak, eğitim faaliyetlerinizi yürütmek gibi hususlarda zorluklar yaşıyor musunuz? Ya da ne tür zorluklar yaşıyorsunuz?

Esedullah: Tabii ki zorluk yaşıyoruz. Şöyle bir şey var: Gelecek nesiller o dilde konuşmayan insanlar arasında yaşıyorlar. Türkiye’de Uygurca öğrenmeye çalışıyorlar mesela ama Uygurca konuşulan ortam yok, birçoğu memleketini görmemiş insanlar. Örneğin Amerika’daki çocuklar da böyle, burada Uygurca öğretiyorsun, kültürünü öğretiyorsun ama Uygur kültürünü yaşamak için doğal bir ortam kalmadı. Burada bir Türk, Türkçe öğrenip yazın 3 ay Türkiye’ye gidip gelebiliyor ya da Kazakistanlı biri burada Kazakça öğrenip 3 ay memleketini görüp takviye edebiliyor ama bizim öyle bir imkânımız yok, çok da zor bir süreç. Uygurların en büyük meydan okuması bu olacak diye düşünüyorum. Bundan sonra memlekete gitmemiz zor olacağından çocuklara daha ciddi bir şekilde Uygur kültürünü, dinini yaşamayı öğretmek Uygurlar için daha da önemli olacak. Bunu inşallah Uygurların güzel bir şekilde başarabileceklerini düşünüyorum. Amerika’da birkaç Uygur okulu kuruldu. Dünya üzerinde birçok ülkede de Uygurca anadili olan okullar var artık. Hatta ben geçenlerde Amerika’da büyüyen Uygur öğrencilerle tanıştım. Onların memleketlerini doğru düzgün görmeden büyümelerine rağmen dillerinin bu kadar iyi olup konuşuyor olmaları bana çok büyük ümit verdi. Bununla inşallah gelecekte de Uygur nesillerini burada yetiştirebileceğimizi ümit ediyorum.

Peki, kendi kültürünüzü öğrenme ve öğretme konusunda Türkiye’de zorluk yaşadınız mı?

Esedullah: Türkiye’de şöyle bir zorluk oluyor: Dil açısından Türkçe çok yakın olduğu için kolayca Türkçeyle asimile olma ihtimali çok yüksek oluyor, ben de Türkiyedeyken bunu yaşamıştım. Ben bu açıdan Uygurca öğrenmenin Türkiye’de Amerika’ya ve diğer ülkelere göre daha zor olduğunu düşünüyorum. Türkiye örneği de biz Uygurlar için biraz farklı. Türkiye kültürümüz açısından, dil açısından çok yakın ve Uygurlar her zaman -buradaki Amerikalı ailelerden biliyorum- ailesini Doğu Türkistan’a götüremese bile Türkiye’ye götürüp en azından “Türk olsun” diyorlar, “Benim çocuklarım yabancı olmasın, Uygur olamasa bile en azından Türk olsun” diye Türkçe öğretmeye çalışan aileler biliyorum. Bizim için Türkiye ikinci bir çıkış yolu, anavatanımız. Çoğu ailenin, yurt dışındaki çocuklarının Uygur olamasa bile Türk kültürünü öğrenmesini istediğini düşünüyorum.

N: Ben Amerika’yı çok iyi bilmiyorum ama Türkiye olsun veya Mısır olsun, 30 sene ve daha önce gelmiş insanlar, ikinci nesil bence çok berbat bir durumda. Arkadaşlarım var, doğru dürüst Uygurca konuşamıyorlar, sürekli Türkçeye kayıyor. Sadece konuşmada böyle olsa neyse; okuyamıyor, yazamıyor da. Bu çok üzücü bence. Daha çok aileler dilini öğretmede titiz davrandı mı, davranmadı mı buna bağlı. Ama yeni gelen Uygurlar var mesela, Mısır’dan göçmen olan, onlar zaten annesi babası çok iyi Türkçe konuşmadığı için, çocukları daha yeni yetişenleri çok fazla Türk kültürüne asimile olduğunu düşünmüyorum; daha çok Uygur kimliğini koruyabilirler. Ama tabii ki ilerde okula, Türk okullarına gidecekler; bundan dolayı bizim ciddi bir düzeyde burada gördüğümüz gibi bir “cultural center”a (kültür merkezine) ihtiyacımız var. Ama hala Uygurlar olarak bizim durumumuzda kimlik mücadelesi verdiğimiz için kültür açısından buna çok fazla yatırım yapamadık belki de. Bazı tanıdıklarım var, Uygurca dergiler falan çıkartıyorlar, okullar açılıyor. İnşallah süreçte daha da iyi olacağını düşünüyorum.

Hem Türkiye’de hem de Amerika’da bulunmuş biri olarak bu iki ülkenin size tanıdığı imkânlar, karşınıza çıkardığı zorlukları kıyaslayabilir misiniz?

Esedullah: Şöyle anlatayım, ben her iki ülkede de yaşamış biri olarak şunu söyleyebilirim: Ben ilk Türkiye’ye geldim, elhamdülillah eğitimimi Türkiye’de aldım; Türkiye’deki hocalarım, fakültem olsun bana sahip çıktılar, çok iyi insanlarla tanıştım. Orası benim için hakikaten beni ben yapan yer oldu. Çünkü üniversiteyi orada okudum ve iyi ki orada okumuşum, her zaman mutluyum bunun için. Bana kim olduğumu, ne olduğumu, tarihimi ve İslâmî değerlerimi öğreten Türkiye’deki eğitimim oldu. Bundan çok mutluyum ama Amerika’ya asıl gelme sebebim bize Uygurlar açısından sağlanmayan kimlik meselesi. Bir akademisyen, bir ilim adamı olmaya çalışan biri olarak her zaman güvenlik ve kimlik benim için olmazsa olmazdır. Çin’in dediğimiz gibi bu politikaları olsun, Çin’in vatandaşlık vermemesi gibi böyle sorunlar olduğunda Türkiye’de halletmeye çalıştık ama maalesef Türkiye’de vatandaşlık alma imkanımız olmadı, o imkân olmadığı için de mecburen ben batı ülkelerini tercih ettim ve Amerika’ya geldim. Tabii bu Amerika’nın, sadece Uygurlara değil göçmenlere sağladığı bir şey; göçmenlik hakkı sağlıyor, size bu ülkenin vatandaşı olmanızın imkânını veriyor. Bu açıdan ben mukayese ettiğim zaman benim açımdan Amerika’nın sağladığı bir özgürlük ortamı var. Kimlik meselesi olsun, daha rahat akademik çalışma yapabilmem olsun, bana sağladığı birçok imkan var. Tabii, keşke Türkiye’de kalabilseydim.

O zaman sizin durumunuzu şöyle özetleyebilir miyiz: “Gönlünüz Türkiye’de ama imkânlar Amerika’da”?

Esedullah: Yani evet, ben bunu her zaman Amerika’daki insanlara da söylüyorum: Türkiye’de bulunduğum, orada okuduğum için Türkiye’yle özel bir bağım var, bunu hiçbir zaman söylemekten çekinmedim. Türkiye’yle bağım hiçbir siyasî şeyle alakalı değil. Türkiye’de siyasi olarak A, B, C gelse gitse bile benim Türkiye ve Türk halkıyla çok özel bir ilişkim var. Bana burs imkânlarının kapısını açan Türkiye oldu, yani o yüzden başkalarını bilmiyorum ama ben bu konuda Türkiye’nin ekmeğini yiyen biriyim, o yüzden bunu hiçbir zaman inkâr etmem. Belki bilmiyorum, bazı Uygurlar Türkiye’den mutsuz olabilirler, şikâyet edebilirler; ben de Türkiye’nin Uygur meselesi üzerindeki politikalarından rahatsızım ama benim şahsî ilişkim farklı. Dediğim gibi ikisini ayırmak lazım. Benim için Türkiye, Doğu Türkistan’ı yansıtan, oradaki yaşamımı hatırlatan bir ortam oldu, o yüzden ben Türkiye’de olduğum zaman sanki memleketteymişim gibi özgüvenle yaşadım. İlk geldiğim günden itibaren sokakta yürüdüğüm zaman sanki ben kendi memleketimde yaşıyor gibi hissettim. Amerika’ya geldim, Amerika bana imkânlar ve güvenlik sundu. ABD’de ben Çin’e teslim edilme endişesiyle yaşamıyorum. Amerika’da akademik hayatımı devam ettirmek için çabalıyorum. Tabii buradaki zorluklara gelince burası zor bir ülke, Türkiye gibi mesela ben çıkıp da oradan buradan burs alıp okuyamam; burası tamamen benim çabalarıma kalan, kendi ayaklarım üzerinde durmak zorunda olduğum bir ülke. Tamamen sistem böyle olduğu için ben burada çalışıyorum şu an, yani okumak istiyorum ama okumak için imkânlar Türkiye kadar rahat değil, bu benim için büyük bir risk oldu. Yani ben bunu göze aldım, Allah büyüktür dedim, hocalarımın hep dediği bir şey vardı orada eğitimini bırakma diye. Bu ülke okumak istediğiniz zaman ekonomik açılardan sizi zor durumda bırakıyor, Türkiye’de ise çok rahat burs alarak da okuyabilirdim ama burada öyle bir imkân yok. Bu açıdan bir zorlukla karşılaştım ve inşallah bu zorlukları Allah’ın izniyle yenmeye çalışıyorum.

Doğu Türkistan’ın geleceği adına sizin ne tür beklentileriniz var?

Esedullah: Doğu Türkistan’ın inşallah en kısa zamanda özgür olmasını bekliyoruz. Yani özgürlükten kastım, herkesin özgür ülkesinde, haklarını savunarak yaşaması. Şahsen ben hiçbir haksızlığa uğramadan, ayrımcılığa uğramadan yaşamayı özgürlük olarak görüyorum. Bu nasıl olur? Uygurlardan farklı düşünenler olabilir ama bence tabii ki, bu sizin kendi ülkeniz olursa olur, sizin kendi adınızla olursa olur. Diğer şekilde, biz 70 senedir Çinlilerle yaşıyoruz, tarihimiz daha önce geliyor, Uygurlar olarak Çin’le yaşadığımızdan bu güne kadar hiçbir zaman hak görmedik, her zaman haksızlığa uğradık, her zaman zulme uğradık. Bu yüzden Uygur olarak bizim tek tek kendi özgürlüğümüz, özgürce yaşamamız özerklikle olacak. Bundan sonra ben Çin’le yaşamayı imkânsız görüyorum. Tabii bu benim şahsî düşüncem, Uygurlar adına konuşmuyorum. Kendi tarihime, bilgime, yaşadıklarıma göre benim için bir kişinin mutlu olması kendi vatanında rahatça yaşamasıyla mümkündür. Buna siz ne dersiniz, nasıl adlandırırsınız o size kalmış.

N: Esedullah abinin dediği gibi bunu özerklik diye düşünenler var, bağımsızlık olarak düşünenler var.

Esedullah: Bence buna girmeyelim, bence biz özerklik mi istiyoruz, bağımsızlık mı istiyoruz bundan bahsetmiyoruz. Bizim, bütün Uygurların hedefinin şu olduğunu düşünüyorum: kendi vatanımızda rahatça yaşamak. Şu an bütün insanlar gibi zulmün ortadan kalkmasını istiyoruz, bu nasıl olacaksa. Dünyanın baskı yapmasıyla mı olacak bilmiyorum, Çin’in bunu yapmayı durdurması bizim acil beklentimizdir. Bu biterse dediğimiz gibi biri “Otonomide/özerklikte yaşayabilirim” diyebilir, biri “Ben özgür olacağım” diyebilir. Bu farklı bir tartışma, oraya girmeyelim bence.

N: Katılıyorum Esedullah abiye. Senelerdir hep Çin def çalıyor, biz de dans ediyoruz; böyle bir durumda her şeyin daha düzeleceğini ümit ederek yaşıyoruz. Ben de şöyle düşüyorum: “Bizim o mutlu günlerimiz biz özgür olmadıkça mümkün değil.” Haklarımız, Uygurların hakları da bence özgür olmadıkça mümkün değil. Ama bunun için mücadele vermemiz gerekiyor ve ne kadar mücadele verebiliriz işte burası sorun.

Esedullah: Bu Çin’le olmaz, Çin hiçbir zaman özgürlük vermez. Bugüne kadar hiç vermedi.

Çin halkı bu meseleyi nasıl görüyor?

N: Bir on sene önceye kadar, Çinliler daha çok kendi şehirlerinde yaşıyorlardı. Onlar Doğu Türkistan’ı “Buradaki Türkler ata biniyor, her taraf kum” şeklinde tasavvur ediyormuş. Bu konuda Çinlilerin röportajlarını görmüştüm. Uygurlar da buna karşı çıkıp Doğu Türkistan’ın böyle bir yer olmadığını, onların gördüğünden farklı ve gelişmiş bu söylüyorlardı.

Bu algıyla birlikte, bir de Çin’in diğer şehirlerinde yaşayan Uygurlar ayrımcılığa uğruyorlardı.İlham Tohti diye Uygur haklarını savunan bir Uygur akademisyen vardı. Onun makalelerinde yazdıklarını savunan Çinliler olduğunu okumuştum ben. Çinliler Uygurlulara karşı önceden biraz da olsa sempati duyuyorlarmış. Genellemek istemiyorum. Ancak 2009’daki 5 Eylül olayı -bunu zaten ben bir adamın konuşmasında dinlemiştim- Uygurlarla Çinlilerin arasını bozdu. Şu an Uygurları daha çok terörist olarak algıladıklarını ve “Hak ediyorlar” diye düşündüklerini düşünüyorum.

E: Biraz şöyle düşünmek lazım: Örnek versem doğru olmaz ama her ülkenin dışladığı insanlar oluyor. Türkiye’de mesela PKK diyoruz ya, PKK nasıl halk tarafından sevilmiyorsa, sanki Uygur meselesinde de Çin, Uygurları PKK gibi göstermeye çalışıyor. Yani Uygurları, “ülkeyi bölmeye çalışan insanlar” diye göstermeye çalışıyor. Uygurların olayını ve tarihini bilmeyen insanlar da bunu destekliyor. Ama dediğin gibi, mesela ben 2012’de Pekin’e gittiğim zaman orada bazı Çinlilerin “Siz neden kendi ülkenizi kurmuyorsunuz?” şeklinde konuştuklarını duymuştum. Böyle söyleyenler vardı. Ancak Çin’de insan hakları ve özgürlükler iyice kısıtlanınca artık bunlar da söylenmiyor. Artık Çinlilerin de birçoğu “Ne yapsan hak ediyor bunlar” şeklinde düşünmeye başladı. Tamamen ne düşündüklerini çok iyi bilmiyorum. Ancak böyle düşünenler de var, başka türlü düşünenler de var. O konuda şahsen kesin bir cevap vermem zor. Çok fazla arkadaşım yok, Çinlilerle çok fazla oturup kalkmadığım için hepsinin “Siz hak ediyorsunuz” deyip demediğini bilmiyorum. Belki itiraz etseler bile söylemiyorlardır. Çünkü şu anda Çin’de kendi fikrimizi özgürce söyleyemediğimiz bir durumdayız. O yüzden “Devlet, siyaset ne yapıyorsa doğrudur, haklıdır” diye düşünen çok fazla Çinli olduğunu düşünüyorum. Bu tabii sadece spekülasyon. Bilmiyorum.

Müslüman ülkelerin bu meseleye karşı tutumlarını nasıl buluyorsunuz? Müslüman ülkelerden Çin’e karşı gelen bir tepki var mı? Onların bu tutumlarını nasıl buluyorsunuz? Hem toplum hem devlet bazında cevap verebilirsiniz.

N: Bildiğimiz üzere şu an Müslüman ülkelerin birçoğu ekonomik veya siyasî açıdan kötü bir durumda. Ya Amerika’ya ya Çin’e bağlılar. Gazze’de olsun, başka yerlerde olsun, zulüm gören Müslümanları savunma mücadelesinde bulunmuyorlar. Bu Uygur meselesinde de mesela Suudi Arabistan, Dubai gibi yerler daha çok Çin tarafında diye düşünüyorum, ama çok fazla bilmiyorum. Bir de halk çok fazla bilmiyor diye düşünüyorum. Çünkü ben Ürdün’e gittiğimde onlar şöyle düşünüyorlardı: Ben orada mülakatta Doğu Türkistan meselesinden bahsetmiştim. Demişlerdi ki “Siz şöyle istiyorsunuz: Peçe takamadığınız, Suudi Arabistan’daki gibi Müslümanlık istediğiniz için böyle” yani bizi çok aşırı olarak görüyorlardı. “O yüzden devlet size karşı çıkıyor” gibi bir şey demişlerdi Aslında sadece dinî haklarımızdan bahsetmiyoruz, insan haklarından da bahsediyoruz. Onların gerçekte olan bitenlerden hiç haberi yok. Mesela kamp olayları sonradan çıktı ve Mısır’daki öğrenciler Çin’e gönderildi. Bundan sonra hocalarımla tekrar görüştüm. el-Cezire’de haber verildikten sonra “Ha, şimdi haberimiz oldu” dediler. Yani haberlerin de zaten kontrol altında olduğunu biliyoruz. Arap medyasında sanırım el-Cezire’de bir kere haber oldu. Onun haricinde, devletten ziyade halkın bir şeyler yapabileceğini düşünüyorum. Ama halk öyle bir güçte mi, bir şey yapabilirler mi bilmiyorum.

E: Bu kamplar ortaya çıktıktan sonra Batı ülkeleri, özellikle Batı Avrupa ülkeleri ve Amerika, Kanada, Avustralya gibi ülkeler öncelikle Uygurların insanî haklarının çiğnediğine dair raporlarla Çin’i ciddi şekilde eleştirdi. Maalesef İslam dünyası buna sessiz kaldı. Sessiz kalmasının birçok sebebi var. Birçok Müslüman ülkenin Çin ile ekonomik ilişkileri var. Bir de Çin’e meydan okumayı tercih etmiyorlar. Ya da Müslüman dünyasına öncülük ederek, beraber karar alarak Çin’e bir tepki de göstermiyorlar. Ben bazen şöyle düşünüyordum: “Keşke” diyordum, “Türkiye buna daha önceden tepki gösterseydi.” Çünkü Türkiye’nin Müslüman ülkeler arasında liderliği dikkate alınıyordu. Böyle olsaydı Uygur meselesinde liderlik edebilirdi belki. Hatta Türkiye konuştuğu zaman biz (Uygurlar olarak) bunu kullandık: “Türkiye konuştu, hadi siz de diğer Müslüman ülkeler olarak konuşun” dedik. Hakikaten önemli. Birilerinin bu tür olaylara Çin’e karşı öncülük etmesi lazım. Maalesef Müslüman ülkelerin birçoğunun kendi arasında sorunları var. Buradaki hükümetlerden bir şey beklemek ne kadar doğru bilmiyorum. Daha acısı, bu meseleye suskun kalmak yerine, Çin’in politikasını desteklediler. Biliyorsunuz geçenlerde 22 ülke BM’de Çin’in Uygurlara olan muamelesini ve kamp meselesini eleştirdi. Bunu kınadı ve bu faaliyetlerin durdurulmasını talep etti. Ama bunun karşılığında birçok ülke Çin’in doğru yaptığını, haklı olduğunu, terörizme karşı doğru düzgün bir çalışma yaptığını, hatta kamplarda eğitim verdiğini söyledi. Bunun içinde 10’dan fazla “Müslüman” ülke var. Bunlar ciddi şekilde Uygurları üzdü. Tabii halk bazında ne var bilmiyoruz. Dediğimiz gibi Arap ülkelerinde çok az haber yapılıyor. Medya kontrolü olduğunu düşünüyorum. Pek gündemde olmuyor. Sadece Batı medyasında gündemde, Batı’ya kıyasla Türkiye’de çok az gündemde. Türkiye ile mukayese edersek, Amerika ve Avrupa’da yapılan Uygur haberi daha fazla. 2017-2018’de neredeyse her gün bir habere denk gelecek şekilde haber vardı. Ama Türkiye’de çok azdı. O yüzden Çin’in orada da (Orta Doğu’da) medyayı kontrol etme gücü var. Ama halk açısından düşündüğümüz zaman, halkın her zaman desteklediğini düşünüyorum. Türkiye örneğinde mesela, Türk halkı Uygurları çok destekledi. Vakıflar başta olmak üzere birçok kurum tarafından protestolar yapıldı. Devletin suskun kalmasına rağmen, halk buna bayağı tepki gösterdi. Bence birçok ülkede hükümetleri halklardan ayırmak lazım. Arap ülkelerinin de öyle olduğunu düşünüyorum. Ama (Arap ülkelerinde) Türkiye’deki kadar gündem olmadı tabii. Ne yazık ki tarih Türkiye’nin Uygur meseleside suskunkunluğunu acı bir şekilde kayıt etmeye devam ediyor.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: