Gezi Yazısı

Avrupa’da Kudüs’ü Bulmak: Saraybosna’nın Renkli Dini Yapısı

Önceki haftalarda başladığımız Bosna yazı dizisine dördüncü yazımız ile devam ediyoruz. Furkan Demir, tarih boyunca üç semavî dinin bir arada yaşadığı Saraybosna’yı kaleme aldı.


Üç İbrahimî dinin de kutsal şehri sayılan Kudüs’ün dünya tarihindeki önemi büyüktür. Onu ele geçirmek için pek çok devlet savaşa girişmiş, şehir sık sık el değiştirmiş, ona sahip olmak adına sayısız insan feda edilmiştir. Saraybosna, İslam’ın hakim olduğu uzun süre boyunca üç dinin de huzur içinde yaşadığı bir mabet şehir olmuştur.

Saraybosna’ya henüz ayak basmadan ününü duymuştuk: Avrupa’nın Kudüs’ü. Tarihi Başçarşı’nın çevresinde kısa bir gezinti bile bu şöhretin hakkını vermeye yeter. Şehrin merkezinde bulunan ve en eski yapıtlarından olan Gazi Hüsrev Bey Camii ile etrafına belli aralıklarla yayılmış daha küçük camii ve mescitler; çarşıyı bitirdikten sonra ileride sağda, tüm görkemiyle yükselen, Bosna-Hersek’in en büyüğü olan gotik mimarideki Katolik katedrali; buradan Miljacka nehrine doğru döndüğünüzde aynı sırada kalan barok mimariye sahip Sırp Ortodoks Katedrali ve son olarak At Meydanı’nın biraz ilerisinde, nehre cephe Aşkenazi Sinagogu. Bu dar alanda dört büyük din ve mezhebin mabetleri uzun yıllar Saraybosna’da huzur içinde yaşamış. Yakın tarihteki komünizm döneminde tüm dini yapılar ve organlar zarar görürken, 1995’teki savaşın bitişinden sonra yeniden sükunet sağlanmış şehirde.

Şehir Üniversitesi öğrencileri olarak FACT’in mihmandarlığında tüm bu dini yapıları ziyaret edip din görevlileriyle konuşmuş olmak, dünyada oldukça nadir görülen bu çoklu-dini yapıyı daha iyi kavramamızı sağladı. İlk olarak Katolik Teoloji Fakültesi ile iç içe bulunan St. Cyril kilisesinin rahibiyle görüşme fırsatımız oldu. Halihazırda Saraybosna’daki dini yaşantıya, Osmanlı, komünizm ve savaş dönemlerinde dini yapıların nasıl etkilendiğine ve Katolikliğe dair sorduğumuz sorular çerçevesinde sohbet ilerledi. Saraybosna’da bulunan din ve mezhepler arasında hiçbir sorun bulunmadığını hatta zaman zaman birlikte bazı faaliyetler yaptıklarını, birbirlerine yardım ettiklerini belirtti kilisenin başpapazı. Bosna’da şehir merkezlerinde barışın hüküm sürdüğü bir atmosfer varken köylere yakınlaştıkça dinle ilgili taassubun ve gerilimin arttığını da ekledi. Savaş dönemi ve sonrasında Papa II. Jean Paul’ün şehri üç defa ziyaret etmesi, Papa’nın herhangi bir şehri iki defa bile ziyaret etmesinin nadir olduğu düşünüldüğünde Saraybosna’nın ehemmiyetini ortaya koymaktadır. Söyleşinin ardından kiliseyi, öğrenci yurdunu ve sınıfları gezme fırsatımız oldu. Dar bir alana sıkıştırılmış olsa da 17.yy’a kadar giden eserlerin bulunduğu zengin bir kütüphanesinin de bulunduğunu belirteyim. Oldukça samimi geçen ziyaretin ardından başpapazın “gördüğüm en sempatik ve meraklı ekiplerden birisiniz” yorumuyla kiliseden ayrılmış olduk.

St Cyril Kilisesi.

İkinci durağımız Sırp Ortodoks katedrali oldu. Bosna’nın en büyüklerinden olan bu kilise, Katoliklerden farklı olarak ayine gelenler için konulmuş sıralara sahip değildi. Kilisenin rahibi kısaca kiliseye ve tarihine değindikten sonra sorularla söyleşiye devam etti. Söyleşinin çoğunluğu Ortodoks mezhebinin teolojik meselelerine dair oldu.

Her ne kadar Bosna’nın çoğunluğu Müslüman, Ortodoks ve Katoliklerden oluşsa da, oldukça az sayıda Yahudi de yaşıyor bu topraklarda. Miljacka nehrinin hemen yanında bulunan Aşkenazi sinagogunda görüştüğümüz genç hazan (Yahudilikte ibadeti yöneten kişi) Bosna’da yaklaşık bin Yahudinin yaşadığını belirtti. Yahudiliğin içine kapanık ve ayrıca etnik bir yapısının bulunması, ibadet ağırlıklı oluşu ve birçok yasağı ihtiva etmesi sebebiyle bu dine sonradan mensup olanların sayısı da oldukça az. Hazan, bu sayının Bosna’da sadece iki olduğunu söyledi. Genel olarak Yahudiliğe özel olarak Bosna’daki Yahudilerin durumuyla ilgili verdiği bilgiler, Yahudiliğin özellikle ibadet kısmında İslam’a ne kadar benzediğini ortaya koyuyordu. Hazanın kendisi de bunu vurguladı. İsrail’in politikasını ve yaptıklarını tasvip etmediğini belirten hazan, Saraybosna’da olduğu gibi tüm dinlerin huzur içinde yaşama imkanının olduğundan bahsetti. Saraybosna’da hiçbir dinin birbirleriyle bir çatışma yaşamadığını ifade ederek bunun Osmanlı’dan tevarüs edilen bir yapı olduğunu vurguladı.

Aşkenazi Sinagogu

Tüm bu üç mezhep ve dinin yanında Saraybosna’nın asıl kimliğini İslam’ın oluşturduğunu söylemek işten bile değil. Zira Saraybosna, Osmanlı öncesi dönemde küçük bir yerleşim yeriyken kendisine tüm bu ihtişamı veren, tedrici şekilde gerçekleşen fetihlerin ardından Fatih Sultan Mehmet devrinde bölgenin sancak beyi Gazi İshak Bey’in ve kendisinden yaklaşık yarım asır sonra beyliğe getirilen Gazi Hüsrev Bey’in inşa faaliyetleridir. Şehrin iki kurucusu olarak Saraybosna’da halen hayırla yad edilen bu iki muhterem şahsiyet, şehre vakfettikleri pek çok kurum ve dini yapılarla Saraybosna’yı yaşatmaya devam etmektedir.

Hiç şüphesiz, şehrin merkezi noktası ve ziyaretçilerin ilk uğrak yeri olan Gazi Hüsrev Bey Camii’nin yeri başkadır. İstanbul’daki selatin camilerine benzer şekilde her namaz vakti dolan caminin avlusundan ise turistler hiç eksik olmamaktadır. Başçarşı’nın yoğunluğu ve telaşesinden sıyrılıp kapısından içeri giren insanlar için bir vaha işlevi gören Gazi Hüsrev Bey Cami, sükunetin ve huzurun tecessüm etmiş halidir. Modern öncesi dönemde olduğu üzere cuma namazı için çevresindeki pek çok irili ufaklı mescidin aksine bu camide toplaşır Müslümanlar. Bir vakfiye olarak her öğle namazından sonra hafızlar tarafından indirilen hatimler, savaş döneminde dahi tüm zorluklarına rağmen devam etmiştir. Gazi Hüsrev Bey caminin etrafından şehrin iki tarafında bulunan tepelere doğru pek çok mescit ve cami bulunmaktadır. Şehrin bu özelliği, Suriçi’nde bulunan Fatih’i hatırlatır sık sık. Bu camilerin kiminde ibadetler halen eda edilirken, kimi restore edilmeyi bekleyen metruk mekanlara dönüşmüş durumdadır. Camilerden bahsetmişken bir özlemimizi de zikretmek gerek: Saraybosna’nın renkli dini  yapısından kaynaklı  olarak  ezan sesleri  oldukça  az duyuluyor  ve özel  bir  dikkat  olmadığı  sürece  fark etmek zor. Okunan ezanların da pek çoğumuz tarafından ilgi çekmediğini, beğenilmediğini, bu yüzden Türkiye’deki ezanları hasretle hatırladığımızı belirtmek  gerek. Ta ki Balkan  gezisi sırasında Üsküp’te bir öğle vakti şehirde  yankılanan Uşşak makamı kulağımızın pasını giderene kadar…

Gazi Hüsrev Bey Cami (Begova Cami)

Sosyal yaşantıda ise özellikle Türk turistlerin dikkatini çeken tesettür meselesi, pek çok yoruma neden olmaktadır. Bundan dolayı Boşnakların İslam tasavvurlarına sıkça negatif etiket vurulmaktadır. Bu noktada Müslümanlığın muhtelif coğrafyalarla girdiği ilişkinin farklı olgular, durumlar ürettiğini gözden kaçırmamak gerekir. Coğrafi olarak Batı dünyasına olan yakınlığın sosyal, kültürel yansımalarının kolayca görüldüğü Bosna’da ise Müslüman kimliğin tezahürü farklı yollarla ortaya çıkmaktadır. Tesettür sorununu göz önünde tutmakla birlikte meseleye daha bütüncül ve derinden yaklaşmak, yapılan yorumların sıhhatini arttıracak ve Bosna’daki dini yapının daha iyi kavranılmasına katkıda bulunacaktır. Her ne kadar kısa süreli ziyaretlerde yapılan yüzeysel yorumlar yaygın kanaati oluştursa da, Boşnak Müslümanların savaş döneminden itibaren dine olan bağlılıklarının arttığını ve uzun sürece yayılan gözlemlerin ise yaygın kanaatin aksine şeyler barındırdığını söylemek mümkün. 20. yüzyılın önemli bir kısmında yaşanan komünist dönem göz ardı edilerek dini hayata dair yorumlar üretmek pek adaletli olmasa gerek. Komünist dönemde genelde dine özelde ise İslam’a ve Müslümanlara yapılan zulmün ve baskının ardından geçmişini ve kimliklerini yeniden hatırlamaya başlayan Boşnakların din konusundaki hamiyetperverliklerini fark etmemek elde değil.

Cumhuriyet dönemi politikaları ve son dönemde yaşanan olaylarla irtibatlı olarak Türkiye’nin aksine Saraybosna’da tarikat ve tasavvuf kültürü bir hayli revaçta. İnsana huzur veren mekansal özellikleriyle tekkeler her kesimden Müslümanın cazibe merkezi durumunda. Kadiri, Nakşi zikirlerine ve Mevlevihanedeki mesnevi okumalarına gösterilen rağbet bunun açık bir göstergesi. Şeyhlerin toplum içindeki saygın konumu da tarikat kültürünün itibarını destekleyen unsurlardan. Bosna-Hersek’te tüm tarikatler Türkiye’deki Diyanet İşleri’nin muadili olarak devletten bağımsız olarak görev yapan Riyaset kurumuyla irtibatlı. Bu durum da tasavvuf kültürünün meşruiyetinin sağlanmasında önemli bir rol üstleniyor. Son olarak tarikatler arası ilişkilerin de oldukça esnek ve hoşgörü zemininde gerçekleştiğini söylemeliyim. Aynı tekkede farklı tarikatlerin farklı günlerde zikirlerini icra etmeleri, Nakşi tekkesinde şeyhin kendi silsilesinde mevcut şeyhlerin yanında Abdülkadir Geylani’yi ve diğer tasavvuf erbabını da hayırla yad ederek zikrine başlaması dikkat çekilmesi gereken noktalardan.

Sinanova Tekkesi

İbrahimi dinlerin Avrupa ve Balkanlardaki önemli merkezlerinden Saraybosna’da, dini yaşantıya dair pek çok şey söylemek mümkün. Beş haftalık Saraybosna maceramızın asıl hedeflerinden biri de bir yandan dinler tarihi dersi alırken, bir yandan da bu girift, renkli dini hayatın atmosferini içimize çekmekti. Bu anlamda eşine az rastlanır bir şehir olan Saraybosna bu yönüyle de fazlasıyla görmeye değer…


*Kapak fotoğrafı ve Begova Cami görseli için Yunus Demirbaş‘a, St Cyril Kilisesi ve Aşkenazi Sinagogu görselleri için Rahime Süs‘e, Sinanova Tekkesi görseli için Muhammed Cevher Bülbül‘e teşekkür ederiz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: