Konferans Notları

“Türkiye’deki gençler, Aliya’nın kitaplarını Boşnak gençlerden daha fazla okuyor.”

Sene başında başladığımız Bosna yazı dizisinin üçüncü yazısında, FACT Vakfı ile Şehir Üniversitesi’nin Bosna’da düzenlediği yaz programı kapsamında gazeteci-yazar Emine Şeçeroviç Kaşlı ile yapılan seminere yer veriyoruz. Fatih Doğan notlarını aktarıyor.

Emine Şeçeroviç Kaşlı, çocuk yaştayken savaştan kaçarak annesiyle birlikte Türkiye’ye sığınmış. Yüksek lisans dahil eğitimini İstanbul’da tamamlayarak Bosna’ya dönmüş ve kaderin cilvesinden kaçamayarak Saraybosna’da bir Türk’le evlenmiş. İki çocuk annesi, Kurşunların da Rengi Var ve Kurşunların Rengini Yıldızlarla Değiştirdim kitaplarının da yazarı olan Emine Hanım, STAV (Duruş) dergisi genel yayın yönetmenliğinin yanında UID (Union of International Democrats) Bosna Hersek Bölge Başkanlığı görevini yürütüyor.

Emine hanım FACT Sarajevo’da (Foundation for Academic Studies and Cross Cultural Training) hasbihal ettiğimiz diğer misafirler gibi, dertli birisi. Bosna’nın kimlik sorunu ve gençlerin bu sorundan beslenen problemleri, onun konuşmasının odak noktası olduğu gibi, bizim de sorularımızla üzerine gittiğimiz ana meseleyi teşkil etti.

Konuşmanın başında yakınılan temel husus, Bosnalıların milli bir kimlik oluşturacak temel unsurlardan yoksun olmalarıydı. Milli marşları, bayrakları ve dil meselesi, eksikliğini derin bir şekilde hissettikleri bu unsurların başlıcaları. Esasında savaş döneminde Boşnakların benimsediği bir milli marşları olsa da bu marş, savaşı hatırlattığı gerekçesiyle Avrupalı ülkeler/Amerika zoruyla kaldırılmış. Yeniden yazılan marşları da Sırp ve Hırvatları rahatsız etmesi dolayısıyla iptal edilince, halihazırdaki milli marşları sözsüz bir müzikten ibaret kalmış. Bu durumu ve bunun eksikliğini birkaç gün önce Vijecnica Kütüphanesi’nde yapılan 15 Temmuz Anma Programı’nda fark etmiştik. Emine hanım da aynı akşama atıf yaparak “Sizin marşınız başlayınca salon inledi, bizimkinde ise yalnızca müzik dinledik” dedi.

İkinci unsura gelince, aynı milli marşta olduğu gibi savaş döneminde kabul gören ve kendisiyle şehit oldukları zambaklı bayrakları yine savaştan sonra değiştirilmiş. “Şimdi yolda halka sorsanız mevcut bayraklarını çizemezler bile.” diyor genç gazeteci. Dil meselesi ise kanayan yaralarının bir diğeri. Bosna Hersek Devleti çatısı altındaki Sırp Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan Boşnaklar, ana dillerinde eğitimden mahrumlar. Bunun yanında bir de Sırp müfredatına göre öğrenim görüyor, tarih ve edebiyatı da Sırpların yazdığı şekilde okumak durumunda kalıyorlar.

“Savaştan önce bastırılmışlık, savaştan sonra kaybolmuşluk.” Bunlar, savaşı gören nesli tanımlayan ifadeler Emine Şeçeroviç Kaşlı’ya göre. Komünizmin sistemin iyi işlemesi ve düzenin tesisi açısından olumlu yanları olsa da, dini yaşantıya getirdiği ciddi yasakları duyunca artık biz dinleyiciler de şaşırmaz olmuştuk. Bu yasaklar takibatı da beraberinde getiriyor, takip edilen Müslümanlar dini yaşantılarını gizlemeye ve kimliklerini bastırmaya mecbur bırakılıyorlardı. İşte 1992’de savaşa bu bastırılmışlık psikolojisiyle girildiğini söylüyor Emine hanım. “Savaştan sonra ise kendimizi dışarıya ispat etmeye uğraştık. Soykırımı, savaş suçlarını dünyaya kanıtlamaya çalıştık.” diye de ekliyor. Birisi karşıdakine kendini ispat için bu kadar çabalayınca, bir süre sonra ister istemez nesne haline gelir, kendini karşıdakine nisbetle tanımlar. İşte savaştan sonraki kendini ispat çabası, kaybolmuşluk hissi ile kendini fark ettiriyor Boşnaklarda.

İşin daha üzücü tarafı, savaş sonrası ortaya çıkan bu kaybolmuşluk hissinin, savaşın o elem dolu günlerini tecrübe etmeyen sonraki nesillere de sirayet etmiş olması. Bu gençleri tavsif eden iki kelimeyi sık sık kullandı Emine hanım: umursamazlık ve bıkkınlık. “Aslında ellerinden tutulsa kaliteli, sağlam gençlerimiz var. Onları ararsanız bulabiliyorsunuz da. Ama ne yapacaklarını bilmedikleri için köşede oturup duruyorlar. Kimse ilgilenmezse sağa sola yalpalıyor ve bir süre sonra ABD’den Avrupa’dan burs alıp oralara gidiyorlar.” diyor genç gazeteci. Bıkkınlık sebebiyle ilgili ise daha çok Dayton Anlaşması sonrası politik düzen ve bu düzenin bütün çözüm yollarını kapatmasının getirdiği ümitsizliğe işaret etti. Bu sistemi somutlaştırmak gerekirse, ülkenin siyasi yapısı Boşnak ve Hırvatların oluşturduğu Bosna Hersek Federasyonu ve Sırpların oluşturduğu Sırp Cumhuriyetinden müteşekkil olup, ülke üçlü cumhurbaşkanlık sistemi ile yönetiliyor. Bu yapının altındaki 10 kantonun her birinin de kendi hükümeti, bakanları, milletvekilleri var. Ayrıca hiyerarşik olarak tüm bu yapının üzerinde, Birleşmiş Milletler Yüksek Temsilciliği bulunuyor. İşte teorik olarak dahi bu kadar karmaşık olan sistemin pratikte yol açtığı çıkmazlar gençleri karamsarlığa sevk ediyor. Emine Hanım, gençlere dair problemlere değinmeye şöyle devam etti: “Gençlerde ‘Ben bir şeyler yapabilirim’ bilinci yok. ‘20 yıldır bir şey değişmedi’ gözüyle bakıp umutsuzluğa kapılıyorlar. Siyasilerin tartışmaları bıktırıyor. İşsizlik de önemli bir sorun belki ama asıl bıkkınlık sistemden kaynaklanıyor. Politika ile sorunları çözemiyorsunuz ama savaş da istemiyorsunuz, çözüm eliniz kolunuz bağlı oturmak oluyor. Öte yandan savaş sonrası yapılan yardımların yol açtığı tembellik de var.”

Girişte de değindiğimiz üzere Emine Hanım gazeteci kimliğinin yanında, UID Bosna Hersek Bölge Başkanlığı’nı da yürütüyor. Bu kapsamda bir grup Boşnak genç geçen aylarda Türkiye’yi ziyaret ederek gözlemlerini aktarmışlar. Türkiye’yi ziyaret eden Boşnak gençlerin en fazla dikkatini çeken hususun, Türkiye’deki vatan sevgisi olduğunu söyledi. Türkiye’de her yeri donatan bayraklar ve Çanakkale’ye verilen önem, bu sevginin sembolik tezahürlerinden. Emine hanım Boşnak gençlerin bu milli bilinçten etkilenmesinden memnun gözüküyordu. Hatta Boşnak gençlerin bu bilince Türk gençlerden daha fazla sahip olması gerektiğini vurguladı. “Türkiye’deki gençler, Aliya’nın kitaplarını Boşnak gençlerden daha fazla okuyor.” diye de ekledi.

Ülkedeki aktif siyasi manzaraya baktığımızda ise, çok ciddi bir bölünmüşlüğün hakim olduğunu öğrendik. Seminerde zikredildiğine göre, Bosna Hersek’te yaşayan 2 milyon Boşnak 100’den fazla siyasi parti kurmuş. Nüfusu 80 milyona dayanmış ülkemizdeki siyasi parti sayısının da aynı olduğunu düşününce bölünmüşlüğün boyutu daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Bir fikir ayrılığı çıktığında uzlaşmaktan ziyade, hemen yeni parti kurma yoluna gidiliyor. Ülkede halihazırda zaten Sırp ve Hırvatlarla birlikte yaşandığı için bir birlik kurulamıyorken, en azından Müslümanların kendi içlerinde bu kadar parçalanmamış olmasını uman bizler de hayal kırıklığı yaşadık bu durum sebebiyle.

Boşnaklarla ilgili sorunların başka bir veçhesi ise kamuoyunu yönlendirme potansiyeline sahip entelektüelleriyle ilgili. Sorun, ülkenin Müslüman zihniyetli entelektüel sınıfının geri planda kalıp meydanı seküler eğilimli kesme bırakması. Bu meseleye ilk haftaki seminerde, Emine Hanımın STAV’daki meslektaşı ve mesai arkadaşı olan Filip Mürsel Begoviç temas etmişti. (Kendisi ile yapılmış bu görüşmenin notlarını burada bulabilirsiniz.) Bundan hareketle Emine Hanımın da görüşlerini almak isteyerek bu minval üzerebir soru sorduk. O da Müslüman entelektüellerin meydana çıkmamalarından dem vurdu ancak bunu arkalarında durabilecek bir kurum olmamasına bağladı. Bu entelektüeller görüş belirtmiyorlar, zira görüş belirtince ülkedeki baskın hakim Sırp-Hırvat yahut solcu Boşnak medyanın hedefi haline geleceklerini biliyorlar. Bu sebeple Emine Hanım Müslüman entelektüellere karşı Filip bey kadar tepkili değildi.

Oldukça istifade ettiğimiz bu seminer boyunca sorularımızı sabırla dinlediği ve içtenlikle cevapladığı için Emine Hanım’a çok teşekkür ediyoruz.

*Kapak fotoğrafı için İbrahim Esad Ergen’e teşekkür ederiz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: