Dün 14 Kasımdı. Yani Ahıska Sürgününün 75. yıldönümü. Tam 75 yıldır vatanlarından uzakta hayatlarını sürdürmeye çalışan Ahıska Türklerinin bir kısmı şu anda Amerika’nın Ohio eyaletindeki Dayton şehrinde yaşamakta. Şehir İslami İlimler Amerika programı kapsamında 2019 yazını Ohio eyaletinin Dayton şehrinde geçiren ve kendisi de bir Ahıska Türkü olan Ali Kemal Selimoğlu, Dayton’daki Ahıska Türklerine dair gözlemlerini yazdı. (Amerika’daki programın mahiyetine dair bir mülakat ve gezi yazısı daha önce sitemizde yayınlanmıştı.) Bu yazı vesilesiyle, sürgünde hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.
“Bu yazıda, İstanbul Şehir Üniversitesi İslâmi İlimler Fakültesi tarafından düzenlenen Amerika Yaz Programı kapsamında gitmiş olduğum Ohio eyaletinin Dayton şehrinde yaşayan Ahıska Türklerinden bahsedeceğim. Ahıska Türklerinin nereden, nasıl ve niçin Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ettiklerinden bahsetmeden önce, onların kim olduklarına ve acı dolu tarihlerine kısaca değinmek istiyorum. Ahıska Türkleri, Osmanlı İmparatorluğu zamanında, günümüzde Gürcistan topraklarında yer alan ve Türkiye’ye yaklaşık 15 km uzaklıkta bulunan Ahıska bölgesinde yaşayan Türk asıllı Müslüman nüfusa verilmiş olan isimdir. Yaklaşık üç yüz yıl boyunca Osmanlı Devleti’ne bağlı kalan Ahıska, 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı sonucunda imzalanan Edirne Antlaşması (1829) sonucu Rus Çarlığı’na bırakıldı. Daha sonra Osmanlı devleti, akabinde de Türkiye Cumhuriyeti Ahıska’yı geri almak için birçok hamle yapmış olsa da, Ahıska bölgesi hiçbir şekilde Rus işgalinden kurtulamamıştır. Nitekim 14 Kasım 1944 tarihinde Ahıska Türkleri, dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği başkanı Jozeph Stalin tarafından öz vatanlarından koparılarak Orta Asya steplerine sürgün edilmişlerdi. Bu tarih, Ahıska Türkleri tarihine “Büyük Sürgün” olarak geçmiştir.

Aynı şekilde yaklaşık 40 yıl sonra, bazı siyasi ve sosyal sebeplerden dolayı, 1989 yılında Özbekistan’ın Fergana vilayetinde yaşayan 2 kardeş halk olan Özbek ve Ahıska Türkleri arasında bir fitne çıkartılarak büyük bir çatışma meydana getirilmişti. Bu çatışma sonucunda Ahıska Türkleri, Rusya Federasyonu başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesine dağıldılar. Kardeş iki halk arasında gerçekleşen bu çatışma tarihe “Fergana Olayları” olarak geçti.

İşte bu ikinci sürgün sonrası Ahıska Türkleri’nin Amerika Birleşik Devletleri’ne gidiş süreci başladı. Tabii ki Ahıskalıların ABD’ye gidişleri öyle tesadüfi değildi. 1989 Fergana Olayları sonrası Rusya’nın özellikle Krasnodar ve Rostov eyaletlerine yerleşen Ahıska Türkleri, yerel hükümetlerin baskılarına maruz kaldıkları için değil vatandaşlık, oturum izni bile alamamışlardı. On beş sene kadar süren bu hukuksuzluk ve adaletsizlik, nihayet Birleşmiş Milletler’e kadar ulaştı. Zamanla tüm bu olayların aslı astarı tespit edilerek dünya kamuoyunda çok büyük bir yankı uyandırıldı. Ahıskalıların bu dramı, 2000’li yılların başlarında Amerika Birleşik Devletleri tarafından dikkate alındı. 2003-04 yıllarında ABD, Ahıska Türkleri’ne sığınma çağrısında bulundu. Yukarıda zikrettiğim iki eyalette yaşayan Türkler başta olmak üzere, Rusya’nın yine muhtelif yerlerinde çetin siyasi şartlar altında yaşayan Ahıskalılara ABD’ye gidebilme imkânı sunuldu. Hem hukukî hem de sosyal baskılara maruz kaldıkları için Ahıska Türkleri’nin Amerika’ya gitmeleri de haliyle üçüncü sürgün olarak nitelendiriliyor. Elbette Amerika, Ahıskalıları tek bir bölgeye yerleştirmedi. Herkes farklı farklı eyaletlere iskân edildi. Lakin her zaman ve her yerde olduğu gibi, diaspora ruhuyla hareket eden Ahıska Türkleri, toplu bir şekilde yaşayabilecekleri Ohio, Kentucky ve Atlanta gibi eyaletlere birkaç sene içerisinde yerleşti. Hatta çoğu aynı kompleks ve mahallelerde yaşamaya başladı.
Yukarıda da belirttiğim üzere Ahıskalılar ABD’de yaklaşık 15 senedir yaşamakta, Ohio Dayton’da ise 2009-2010 yıllarından beri toplu olarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Komünist rejimin etkili olduğu dönemden bu yana, yani yaklaşık 100 yıldan beri Ahıska Türkleri dini anlamda ne eğitim alabildiler ne de bir cami kültürü tanıdılar. On yıllardır diasporada yaşadıkları için dernek ve vakıf tarzı sosyal ve kültürel kurumlar kurmuşlar ama dini bir yapı inşa edememişlerdi. Dolayısıyla Dayton’a yerleşen Ahıskalılar resmi bir cami ve Kur’an kursu gibi müesseseler inşa edilmesi hususunda ciddi anlamda kolları sıvadılar. Cami ve Kur’an kursu yapımında elbette siyasi ve sosyal birçok faktör olmakla birlikte, temel sebep FETÖ yapılanması olmuştur. Bilindiği üzere yarım asırdan beri bu yapılanma, ABD başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde azınlık halinde yaşayan Türklerle irtibat halindeydi, Ahıskalılarla da bağlantı kurmaya çalışıyordu. Fakat 2013-14’lü yıllarda FETÖ’nün hainliği ortaya çıkınca, Ahıska Türkleri de yavaş yavaş o terör örgütünün inşa etmiş olduğu camilerden ve diğer eğitim kurumlarından uzaklaştı. Hal böyle olunca Amerika’nın muhtelif eyaletlerinde yaşayan Ahıskalılar, kendi yaşadıkları bölgelerde bir cami inşa etme ihtiyacı duydular. Dayton Osmangazi Cami de bu şekilde inşa edilmiş camilerden biri oldu.

Takdir edersiniz ki herhangi bir şeyin meydana gelebilmesi için ona ön ayak olan, yapılacak işlere mesai harcayan ve daha da önemlisi hizmet aşkıyla yanıp tutuşan insanların olması lazım. Dolayısıyla, Dayton’daki caminin temel atımından açılışına varıncaya kadar her tür ihtiyacına ön ayak olan birtakım insanlar oldu. Bu hususta, Osmangazi Cami’nin inşasına öncülük eden ve en önemlisi de tüm zorluklara, fitnelere göğüs geren başta Osmangazi Cami Yönetim Kurulu başkanı Eldar Muradov ve yol arkadaşları Alişer, Mirza, Haydar ve Polat abiler olmak üzere emeği geçen tüm Ahıskalı kardeşlerimize sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Eskiden harabe olan bir bina, Türklerin restore etmesiyle artık bir camiye dönüştü. Adı Osmangazi olan bu caminin açılışında Türkiye’nin o dönemki Chicago Başkonsolosu ve Dayton’un belediye başkanı başta olmak üzere, Diyanet Center of America’daki ve çevre kiliselerdeki din görevlileri, Müslüman-gayrimüslim fark etmeksizin birçok insan katıldı.
Osmangazi Cami sadece Ahıska Türkleri için değil, aynı zamanda bölgede yaşayan diğer Müslüman azınlıklar için de büyük bir önem arz ediyor. Cemaatin ekseriyeti Türk olmasına rağmen ara sıra Pakistanlı, Boşnak ve Afrikalı Müslümanlara da rastlayabiliyoruz. Dolayısıyla herkese hitap edebilmek için cuma/bayram hutbeleri ve vaazları Türkçe’nin yanı sıra İngilizce de okunuyor. Dayton’un konumunun da Osmangazi Cami’sini ayrıca önemli kıldığını söyleyebilirim. Çünkü Dayton, büyük otoban ve geçiş noktalarına ev sahipliği yaptığı için diğer büyük ve merkezi şehirleri birbirlerine bağlıyor. Yani Washington DC’den veya New York’tan Chicago gibi büyük şehirlere giderken muhakkak Dayton üzerinden geçiliyor. Haliyle Osmangazi Cami’sinin, uzun yolculuk yapan birçok Müslümanın uğrayabildiği ve hatta konaklayabildiği bir mekan oluşu itibariyle bir kervansaray işlevini de gördüğünü rahatlıkla iddia edebilirim. Bunun yanında, cami ve bahçesi bir kültür merkezi görevi üstlenmiş durumda. Yani mevlit gibi dini merasimler dışında, insanların bir araya gelebileceği çeşitli toplantı ve anma programları tarzı birçok etkinlik yapılıyor. Son olarak şunu da belirtmeliyim ki Osmangazi Cami Dayton’da bir marka haline gelmiş ve sadece dini çevrelerce değil aynı zamanda bölgenin siyasi cenahı tarafından da itibar gören ciddi bir müessese olmuştur.

Daytonlu Ahıskalılar sadece camiyle de yetinmediler. Kendi çocuklarının dini eğitimlerini sağlamak için Osmangazi caminin karşısında bulunan eski bir kilise binasını da satın almış ve medreseye çevirmişler. Bu medresede halihazırda 150-160 civarında talebe dini eğitim görüyor. Medrese yönetimi yukarıda zikrettiğim Osmangazi Cami’si yönetimindeki abiler tarafından tamamen gönüllülük esasına bağlı olarak idare ediliyor. Abiler hafta sonlarında veya normal tatillerinde medresede hocalık yapıyorlar. Daha kalıcı ve düzenli bir eğitime ihtiyaç olduğu için, Osmangazi Cami’si yönetim kurulu başta olmak üzere, Ahıska Türkleri’nin çoğu, gençlere dönük dini ve milli anlamda daha profesyonel ve daha sistematik bir eğitimin sağlanması hususunda ilerleyen süreçte “Islamic Turkish School” tarzında bir azınlık okulu kurmayı hedefliyorlar. Bu okulda çocuklar hem normal Amerikan okul müfredatını görecekler hem de kendi din, dil ve kültürlerini öğrenme imkanları olacak. Dolayısıyla hem İngilizce hem Türkçe iki dilde eğitim verilmesi planlanıyor.

Osmangazi medresesinde geçtiğimiz yaz ben de hocalık yaptım. Derslerde kendi aralarında İngilizce konuşan, kitaba “book”, sayfaya “page”, kaleme “pencil” diyen çocukları görünce üzülmemek tabii ki elde değil. Fakat her ne kadar derslerde İngilizceyi yasaklasam da, Türkçe atasözleri ve deyimleri öğretsem de, buradaki medrese resmî bir kurum değil ve yaptırım gücünü haiz bir yapısı yok. Dolayısıyla, bu husustaki çabalar kalıcı bir çözüm üretemiyor. Önlem alınmadığı müddetçe, dînî olmasa da kültürel anlamda ciddi bir asimilasyon tehlikesi söz konusu. Dolayısıyla, daha düzenli, planlı ve programlı bir eğitimin sağlanması için bir Islamic Turkish School tarzında bir eğitim kurumunun kurulmasının önem arz ettiğini kolaylıkla söyleyebilirim. İlk aşamada böyle bir şeye kalkışmak biraz zor ve karışık bir hukûkî prosedür gerektiriyor olsa da, Ahıska Türkleri için bu da imkansız değil. Hatta bu konuyla ilgili Diyanet Center of America, Başkonsolosluk, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları ve Maarif Vakfı gibi resmi kurumlarla iletişim kurulmaya başlandı bile.
Dayton’da akademik anlamda kendime çok da bir şey katabilme imkanım olmasa bile, Ahıska Türkleri’ni tanımış olmak benim için bambaşka bir tecrübeydi. Bu minvalde bir şeyler söylemek gerekirse, Rusya’nın Müslüman bölgelerinden biri olan Kafkasya’da doğup büyüyen ve haliyle sadece Rusya’daki Ahıska Türklerini bilen birisi olarak Amerika’ya geldiğimde burada yaşayan soydaşlarımı yakînen tanıma ve gözlemleme fırsatım oldu. Burada kendi dinlerini, dillerini, örf ve geleneklerini ayakta tutmak ve yaşatmak için mücadele eden, seküler kapitalist düzene göğüs geren bir toplumla karşılaştım. Bu anlamda, dünyanın farklı bölgelerinde (9 ülkede) yaşayan Ahıskalıların yukarıda zikredilen hususlarda birbirlerinden çok farkı olmadığını gözlemledim. Tüm bunlara tanıklık edebilmeme katkı sağlayan ve Amerika’ya gelmeme öncülük eden başta Mehmet Ali Büyükkara, Sami Erdem ve Eyyüp Said Kaya hocalarım olmak üzere, tüm İSİF ailesine ve Amerika’da maddi ve manevi yanımda olan Osmangazi Cami yönetim kurulu üyelerine sonsuz şükranlarımı sunuyorum.”
*1944’teki sürgüne tanık olan ve halihazırda Amerika’da ikamet eden 2 büyüğümüzle birer mülakat yapmıştık. Müştak Dede ve Satut Nene ile yapılmış mülakatları ilginize sunuyoruz.